18 Ocak 2017 Çarşamba

HZ İSA

İsa (A.S.)'nın Kur'an'daki adı «el-mesih» deyimiyle geçmektedir. Bu, İsa'nın lâkabıdır. Bazen de İsa lafzıyla kullanılmıştır. Bu da onun özel ismidir. İbranice Yeşu'dur ismi. Yani Muhlis (Kurtarıcı) demektir.

Hz. Meryem tek başına, halvette bulunduğu bir anda Cebrail (A.S.) kendisine göründü. Cenab-ı Hak Cebrail'i bir genç adam suretinde ona gönderdi. Meryem titremeğe başladı. Kendisine kötülük yapacağını zannetti. «Senden Allah'a sığınıyorum» dedi. «Eğer sen muttaki olsaydın burada olmaz­dın» diye ilâve etti. Cebrail (A.S.) ona, kendisinin Allah katından gel­diğini haber verdi. Ona zeki bir çocuk hibe etmek için geldiğini söyle­di. Meryem hayrete düştü. Kendisinin nasıl çocuğu olabilirdi? Kimse ona dokunmamıştı. Cebrail (A.S.) Meryem'e durumu kolaylaştırdı. Me­seleyi Allah'ın kudretine havale etti: «Allah o mabuddur ki hiçbirşeyden aciz değildir.» Meryem'in entarisinin yakasına üfürdü. Ve hemen hamile kalıverdi.
İslâm bilginleri, Hz. Meryem'in hamilelik müddeti hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbni Abbas (r.a.), hamilelik müddeti ile doğumun bir saat içinde olduğunu, tefsircilerden bazısı diğer kadınlar gibi dokuz ay sürdüğünü söylemişlerdir. İmam-ı Mukatil ise bir saat hamile, bir saat çocuğun gelişmesi ve bir saat de doğum müddeti olmak üzere 3 saat olduğunu söylemiştir.
            Meryem'in doğum yapması gelip çatınca bir hurma ağacının al­tına gitmeye mecbur kaldı. Orada beytullehım denilen yerde bir hurma ağacının altına gitti. Burası Beytulmakdis'e birkaç km. uzak­ta olan bir yerdir.
Doğum mevsimi kış zamanına tesadüf etti. Hurma ağacı kupkuru idi. O ağacın altına gelmesinin iki nedeni vardı. Birisi halkın gözünden uzak olmak, ikincisi ağaca doğum anında tutunmak­tı. İşte orada Meryem bin hesabı hesapladı. Halkın kendisi için ne di­yeceklerini ve kendisine nasıl zina iftirasını yakıştıracağını hesap ederek «Keşke ben bundan evvel ölmüş olsaydım» ve «Keşke ben unutulmuş olsaydım» diyordu. İşte o anda bir ses geldi: Bu sesin sahibi Cebrail'di.
«Hurma ağacının dalı­nı kendine doğru çek. Senin üzerine biçilmiş ve yaş hurma düşecektir. Sakın üzülme! Rabbin senin alt yanında bir su arkı yarattı, hurmalar dökülsün. Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen 'Ben Rahman'a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiç kimseyle asla söz söylemeyeceğim de.»
Meryem elinde, kucağın­da oğlu İsa (A.S.) olduğu halde tahminen 40 gün sonra kavmine geldiğinde insanlar derinden sarsıldılar. Meryem'in tertemiz yetişmiş olması, soy ve sopunun temiz olması, takva ile bu yaşa gelmesi, onları daha da şaşırtıyordu. Şöyle dediler:

«Ey Meryem! Doğrusu sen acayip bir şey getirdin.» Yani günahtan tiksinecek bir günah yaptın.
«Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi Anan da iffetsiz bir kadın değildi»
Müfessirler, «Ey Harun'un kızkardeşi» demekte ihtilâf etmişler. Bazıları «Meryem, Harun (A.S.)'un zürriyetinden ve soyundan oldu­ğundan dolayı ona Harun'un kız kardeşi denilmiştir» demişlerdir
Başka müfessirler de «Buradaki Harun, Musa (A.S.)'nın ağabeyi olan Harun değildir. Bu Meryem'in zamanında bulunan salih bir ki­şiydi. Bu sözlerini Meryem'le istihza etmek suretiyle söylediler. Çünkü onların nazarında Meryem çok kötü birşey yapmıştı.» dediler!.

Meryem konuşmamayı adadığı için bu sözleri dinlediğinde, beşik­te bulunan oğluna işaret etti. Onlardan istedi ki, ondan sorsunlar. On­lar Meryem'in bu işaretini daha da garib sayarak şöyle dediler:
«Biz, beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?»
«Allah'ın bir mucizesi olarak İsa dedi ki:
— Ben gerçekten Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve benî bir peygamber yaptı. Bu tahakkuk edecektir. Beni her nerde olsam müba­rek ve, hayır öğreten kıldı. Ve hayatta bulunduğum müddetçe bana namaz ve zekâtı emretti. Beni anneme ihsankâr kıldı. Ve beni azgın bir zorba yapmadı. Hem doğduğum gün, hem öleceğim gün, hem diri olarak kaldırılacağım gün selâm benim üzerimdedir.»

Alimler Cenâb-ı Hakk'ın Hz. İsa (a.s)'a o kitabı, ne zaman verdiği ve onu ne zaman peygamber yaptığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Çünkü Hz. İsa (a.s)'ın, 'O, bana kitab verdi, beni peygamber yaptı" sözü, bu işin, önceden yani bu sözü söylediği andan itibaren veyahutta bundan hayli zaman önce olduğuna delâlet eder.
Bu vahyin Hz. İsa (a.s)'a annesinin karnında iken indiği ileri sürüldüğü gibi, onun, annesinden ayrıldığında Cenâb-ı Hakk'ın kendisine kitabı ve o peygamberliği verdiği, annesiyle konuştuğu, annesine kendi halini ve kendisinin, Hz. Meryem'in berâetine delâlet edecek şeyleri kavmine söyleyeceğini haber verdiği, işte bundan dolayı da Hz. Meryem'in Kavmine. Hz. İsa (a.s) ile konuşmalarını işaret ettiği de ileri sürülmüştür.
Mevcut İnciller'de Hz İsa’nın Beyütlahim'de dünyaya geldiği kaydedilmekle birlikte Nâsıralı olarak takdim edilmektedir. Bu yüzden Hz. İsa’ya uyanlara Nasıralılar da denmiştir. Dolayısıyla bu ifadeler arasında çelişki bulunup bu­lunmadığı tartışılmıştır.
Hz. İsâ'nın doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle bera­ber milâdî başlangıç olarak kullanılan tarihin yanlış olduğu kabul edilmektedir. Bazı tarihî bilgiler ışığında yapılan araştırmalar onun doğum tarihinin milâttan ön­ce 5. yılının sonu veya 4. yılının başı olduğunu göstermektedir. Batı kiliselerince İsâ'nın doğum günü sayılan 25 Aralık ise milâttan sonra IV. yüzyılda uzun tartışmalar sonunda kabul edilmiş bir tarihtir ve esasen Hz İsâ'nın doğumuyla alâkalı de­ğildir. 25 Aralık Roma İmparatorluğu'nda güneş ilâhı Mithra'nın bayramı olarak kutlanıyordu. IV. yüzyılda hıristiyanlar, Malaki kitabında yer alan "Fakat size, is­mimden korkanlara, salâh güneşi kanatlarında şifa olarak doğacak" ifadesini Hz. İsâ olarak yorumlamışlar, güneş ilâhı Mithra'nın yerine "salâh güneşi İsa"yı koymuşlar ve bugünü "noel" olarak kabul etmişlerdir. Diğer taraftan Doğu ve Er­meni kiliselerinde 6 Ocak Hz. İsâ'nın doğum günü olarak kabul edilmektedir.
Hz. İsâ'nın asıl tebliğ hayatı Galile'de geçer. Bu bölgede değişik yerleri dolaşan ve birkaç defa Kudüs'e giden Hz. İsâ iki defa kendi memleke­ti olan Nâsıra'dan çıkarılır. Gittiği yerlerde halka vaaz eder, meseller vererek ger­çekleri anlatır, muhataplarına vaktin tamam olduğunu, Allah'ın hükümranlığının yakın olduğunu, tövbe etmelerini ve İncil'e inanmalarını bildiren Hz İsâ, değişik zamanlarda ve yerlerde birçok mucize gösterir: Çeşitli hastalıklara yakalanan insanları, kör ve dilsizleri iyileştirir, kötü ruhları çı­karır, ölüleri diriltir, çöldeki fırtınayı yatıştırır, beş bin kişilik bir topluluğu beş ye­mek ve iki balıkla doyurur, ölümünü ve dirilişini önceden haber verir, kendi sure­ti değişir. İsâ'ya inananlar çoğalır; buna karşılık cumartesi yasağı ile ilgili kural­ları ihlâl etmesi yahudi otoritelerince tepkiyle karşılanır.
Hz. İsâ kendisine inananlar arasından havari denilen on iki kişi seçer. Onlara nasıl dua edeceklerini öğretir. Meşhur dağ vaazını verir. YazıcıIarın ve Ferîsîler'in çeşitli vesilelerle yönelttikle­ri eleştirileri ve sordukları sorulan cevaplandırır. Havarilerini civar köy ve kasa­balara göndererek Allah'ın hükümranlığını haber vermelerini ister. Yahudilerin, özellikle de onlar içinde en mutaassıp grup olan Ferîsîler'in dini yanlış yorumla­dıklarını, sadece dış görünüşe önem verip asıl mânayı unuttuklarını vurgular. Ya­hudilerin dinî anlayış ve yaşayışlarına yönelttiği tenkitler onların tepkisini çeker ve İsâ'yi yok etmeye karar verirler.

Hz.İsa’nın Mucizeleri :
O çamurdan kuş şekilleri yapar, sonra üfler. O da Allah'ın izniyle kuş olup uçardı. O anadan doğma körleri göze kavuşturur, alaca hastalığı­na tutulmuşları el vurmak suretiyle şifaya kavuşturur. Özellikle bu hastalığın zikredilmesi, doktorların onları tedavi et­mekte acze düşmüş olmalarındandır. Allah'ın İzniy­le ölüleri diriltiyordu ve onlara yiyeceklerini ve evlerinde saklamakta oldukları rızıklarını açıklıyordu.
İşte Hz. İsa, Azer adında bir arkadaşını, koca karının oğlunu, gümrük memurunun oğlunu diriltti ve bunlar bir süre yaşadılar, çocukları da oldu. Ayrıca Hz. Nuh'un oğlu Sam'ı da diriltti ve o hemen öldü.
Hz. Nuh'un oğlu Sam diriltilmiştir. Aradan dört bin seneden fazla bir zaman geçmişti. Kabrinden kalkarken bütün başının tüyleri ağarmıştı. Hz. İsa sormuş ki neden böyle başın ağarmış, sizin zamanınızda böyle saç ağarması yoktu. O da demiş ki: Ey Allah'ın Ruhu! Beni çağırdığın zaman bir ses işittim Allah'ın Ruhuna icabet et diyordu, sandım ki kıyamet koptu, ondan dolayı bu hâle geldim.
İnciller'e göre Hz. İsâ babasız dünyaya gelmiştir; Hıristiyanlar bu durumu onun Tanrı'nın oğlu olmasıyla açıklar ve Hz. İsâ'nın Tanrı'nın oğlu olduğuna ina­nırlar. Hıristiyan taifesi, başlıca dört fırkaya ayrılmışlardır.
(1) Yakubiye fırkası. Bunlar Hz. İsa'nın tam manâsıyla ilâh olduğuna inanırlar. Bunlar diyorlardı ki: "Allah, İsa'nın şeklinde içimize gelmişti. Sonra göğe çıktı."
(2) Milkâniye fırkası. Bunlar da Hz. Isa hakkında aynı inançta bulunmaktadırlar.
(3) Nasturiye fırkası. Bunlara göre Hz. Isa, Allah Teâlâ'nın hâşâ oğludur. Sonra Allah onu alıp kendisine yükseltti." dediler.
            (4) Merkusiye fırkası. Bunlar ekanimi selâse denilen üç asla inanırlar.

Ekanimi selâse ise baba, oğul ile ruhül kudusten ibarettir. Şöyle ki: Bunlara göre Allah Teâlâ ile İsa ve ruhül kudüsten («Ruhul-Kudüs Cebrail (A.S.) dir.»  ibaret olmak üzere üç tanrı vardır, bunların herbiri müstakil olarak ilahlık vasfına sahiptir. Bununla beraber bunlar yine üç Allah değil bir Allah'tır. Bunlar Hz. İsa'nın asılıp bir müddet hayatı terk etmiş olduğuna inanırlar. Demek ki, o müddet içinde kâinat, hâşâ -Allahsız kalmış ve Allah kendisini kullarının ellerinden kurtarmaya kadir olamamış?. Böyle bir eksiklik Yüce ilâh'a nasıl isnat edilebilir?. Velhâsıl: Hıristiyanların inancı, tamamen akla, hikmete muhalif, muhakemeye gayrı lâyık, son derece garib bulunmuştur.
Kelamcıların çoğu şöyle demişlerdir: "Yahudiler, Hz. İsa (a.s)'yı öldürmek istediklerinde, Cenâb-ı Hak, O'nu göğe kaldırdı. Bunun üzerine yahudilerin başkanları, halk arasında bir karışıklık çıkmasından korktular ve bir adamı yakalayıp öldürdüler, sonra da çarmıha gerdiler. Sonra halka O'nun Mesih İsa (a.s) olduğu imajını verdiler. Halk İsa (a.s)'nın ancak, adını biliyordu. Çünkü O, insanların içine fazla karışmazdı.
İkinci İzah: "Allah Teâlâ, Hz. İsa (a.s)'nın şeklini, başka bir insana vermiştir." Bu izaha göre de değişik açıklamalar yapılmıştır:
a) Yahudiler, Hz. İsa (a.s)'nın, arkadaşları (havarileri) ile birlikte falancanın evinde olduğunu öğrenince, yahudilerin reisi olan Yahûza, avânesinden Tayfiyus isminde bir adama, O'nun yanına girip, öldürmek için O'nu o evden çıkarmasını emretmişti. Bu adam, Hz. İsa'nın yanına girince, Cenâb-ı Allah Hz. İsa (a.s)'yı, evin tavanından göğe yükseltmiş ve Taytfiyus'a, Hz. İsa'nın şeklini vermiş. Binâenaleyh yahudiler, onu Hz. İsa zannederek, çarmıha germiş ve öldürmüşlerdir.

b) Yahudiler, Hz. İsa (a.s)'yı takip için bir adam görevlendirdiler. Hz. İsa (a.s) dağa çıktı ve oradan göğe yükseltildi. Hak Teâlâ, o gözetleyici adama Hz. İsa'nın şeklini verdi ve yahudiler onu, "Ben, İsa değilim" dediği halde, öldürdüler.

c) Yahudiler, Hz. İsa'yı yakalamayı kafalarına koymuşlardı. Hz. İsa'nın yanında on havarisi vardı. Hz. İsa (a.s) onlara, "Kim, kendisine benim suretim verilmesi karşılığında, cenneti satın almak ister" dedi. İçlerinden birisi, "Ben..." dedi. İşte bunun üzerine, Allah Teâlâ, ona Hz. İsa (a.s)'nın şeklini verdi. O, evden çıkarılıp öldürüldü. Hz. İsa (a.s) göğe kaldırıldı.

d) Hz. İsa 'nın havarilerinden olduğunu iddia eden bir münafık vardı. Bu münafık, yahudilere gidip Hz. İsa (a.s)'nın yerini onlara haber verdi. Bu adam, yahudilerle birlikte, Hz. İsa'yı yakalamak için içeri girdiklerinde, Allah Teâlâ, Hz. İsa'nın şeklini o adama verdi. Böylece bu adam öldürüldü ve çarmıha gerildi. İşte bütün bunlar, birbirine zıt olan ve birbirini nakzeden açıklamalardır. İşlerin hakikatini en iyi Allah bilir.

Hz. İsa'nın (s.a) çarmıha gerilme hadisesinden 2,5 yıl önce Hz. Yahya (a.s) katledildi. Hz. Mûsâ ile Hz. İsâ arasında ise 1700 yıl vardır. Hz. İsa'nın doğumu ile Hz. Muhammed (s.a.)'in doğumu arasında ise 569 yıl geçmiştir.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Hz. İsa (a.s)'nın göğe kaldırılmasından sonra da, Hz. İsa'ya tabi olanlar hak üzere idiler. Derken hristiyanIarla yahudiler arasında bir savaş oldu. Yahudilerin içerisinde, Pavlos denilen cesur birisi vardı. Bu, Hz. İsa'nın taraftarlarının bir çoğunu öldürdü. Sonra da yahudilere dönerek, "Eğer hak İsa ile ise biz kâfir olduk. Varacağımız yer, cehennemdir. Eğer onlar cennete, biz cehenneme girersek mahvolduk gitti! Dolayısıyla ben bir çare düşündüm: Hile kurup onları saptıracağım" dedi.

Atını eğerledi ve yaptığı şeylerden ötürü zahiren (münafıkça) pişmanmış gibi göründü ve pişmanlığını belirtmek için başına topraklar atmaya başladı: "Bana gökten, "Sen hristiyan olmadığın müddetçe tevben (pişmanlığın) kabul değil" diye ses geldi. Ben tevbe ettim" dedi. Bunun üzerine hristiyanlar onu kiliseye aldılar ve o orada hiç çıkmadan bir yıl kalarak, İncil'i öğrendi. Böylece hristiyanlar ona inandılar ve onu sevdiler. O, daha sonra Beyt-i Makdis'e gitti ve yerine Nastûr isminde bir adamı bıraktı. Nastûr'a, İsa, Meryem ve İlah'ın üç (esas) olduğunu öğretti. Oradan da Rum diyarına gitti. Oradaki hristiyanlara da, "Lâhût" ile "Nâsûf'u öğreterek, "Hz. İsa, ne insandır, ne cisimdir; o bir ilahtır" dedi. Adı Ya'kub olan bir adama da bunu öğretti. Sonra adı "Melk" olan birisini çağırdı ve ona "ilah zail olmaz. İsa da zail olmadı (ölmedi)" dedi. Sonra bu üç adamı birden davet ederek, "Herbiriniz benim halifemsiniz. İnsanları (herbiriniz) kendi İncil'ine çağırsın. Andolsun ki Hz. İsa'yı rüyamda gördüm. O, benden razı idi. Ben yarın kendimi, Hz. İsa'nın rızası için keseceğim" dedi ve mezbahaya girerek kendisini öldürdü. Sonra bu üç kişiden her biri, insanları kendi görüş ve mezhebine davet etti. İşte hristiyanlar içine bu küfrün girişinin yerleşmesinin sebebi budur. Bu, Vahidî (r.h)'nin naklettiği bir husustur.

Hıristiyan­lığı yayıp Roma İmparatorluğuna sokarak ümitlerin çok üstünde olumlu sonuçlar sağlayan AZİZ PAULOS'dur. Birçok mezheplere ayrılmakla be­raber daha çok Hıristiyanlığı şu üç büyük mezhepte görmek ve tanımak mümkündür: Katolik, Ortodoks, Protestan..

Allah Teâlâ) Hazretleri de Isa Aleyhisselâm'ın bu yakarış üzerine vahy yoluyla şöyle (buyurdu ki) Ey Isa!. (Ben onu) O istediğiniz sofrayı (sizin üzerinize elbette) tekrar tekrar (indireceğim) istirhamınız Yüce katımdan yerine getirilecektir. (Fakat) O sofranın indirilmesinden (sonra sizden kim küfre düşerse) böyle bir hârikanın, böyle büyük bir mucizenin ortaya çıkmasından sonra kim Cenab'ı Hak'kın Rablığın!, Peygamberinin risâletini tasdik etmeyip de inkâra cür'et gösterirse (artık ben kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim) pek şiddetli (bir azap ile ona) o küfre düşene (azap ederim) Gerçekten bu büyük mucizenin gösterilmesinden sonra nimete karşı nankörlük ederek imân şerefinden mahrum kalanlar her türlü azaba lâyıktırlar. Nitekim rivayete göre Hz. İsa'nın kavminden bir kısmı bu mucizeyi gördükten sonra yine küfre düşmüşler, Cenab'ı Hak da onların yüzlerini en rezil hayvanlardan olan domuz suretine çevirmişti. Böyle bir yüz değişikliği felâketine uğramış olan o kâfirler bu halde üç gün kadar yaşayıp sonra helak olup gitmişlerdir.
Tefsirlerde açıklandığı üzere sofra şu mahiyette bulunmuştu: İki bulut arasında yere indirilen sofra, bir kırmızı sofra idi. Üzerindeki yiyecek ise kılçıksız ve pulsuz, kendi yağıyle kızarmış, kebab olmuş balık idi, bu balığın baş tarafında tuz, kuyruk tarafında bir kâse içinde sirke, çevresinde de çeşit çeşit sebzeler var idi. Beş tane de çörek var idi ki, birincisinin üzerinde zeytin, ikincisinin üzerinde bal, üçüncüsünün üzerinde yağ, dördüncüsünün üzerinde peynir beşincisinin üzerinde de kurumuş et bulunuyordu.

Isa Aleyhisselâm bu sofranın indiğini görünce ağlamış, Yarabbi. Beni şükreden kullarından kıl, ey Allah'ım bunu bir rahmet kıl, bir ceza kılma diye dua etmiş "Bismillahi hayrirrazikın = rızık verenlerin en hayırlısı olan Allah’ın adıyla" diyerek sofrayı açmıştır. Havarilerin reisi, bu yiyecek dünyadan mı, âhiretden mi diye sormuş, Hz. İsa'da hayır ikisinden de değil, bu Allah'ın kudreti ile meydana gelmiş bir harikadır diye buyurmuştur. Sofradan bir çok kimseler yemişlerdir. Bundan yiyen fakirler hayatları boyunca zengin olmuşlardır, hastalar da şifa bulmuşlardır.Rivayete göre bu sofranın inişi kırk gün, gün aşırı devam etmiştir. Öğle vakti uçar giderdi, İlk günü pazara tesadüf ettiğinden o günü, Hıristiyanlar bir bayram günü kabul etmişlerdir.

Sofranın indiği çoğunluğa göre kesindir. Fakat bazı zatlara göre bu sofranın inişi, mühim bir şarta bağlı olduğu için onun evvelce inmesini istemiş olanlar, bu şarta riâyet edemeyip azaba uğrayacaklarını düşünerek bağışlanma isteğinde bulunmuşlar, isteklerinden vaz geçmişlerdir, binaenaleyh sofra da inmemiştir. Bu rivayet zayıftır, âlimlerin çoğunluğunun görüşüne tersdir.

Müslim, Sahihinde Ebu Hureyre'den... Resûlüllah buyurdu: «Rumlar El-Amak'a veya Dabık'a inmedikçe Medine'den o gün yeryüzünün en hayırlı insanlarından meydana gelen bir ordu onlara karşı çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Ordular karşı karşıya gelip saflaştıklarında Rumlar bizimle bizden esir götürenlerin arasından çe­kiliniz, biz savaşalım diyecekler. Müslümanlar: Hayır, Allah'a yemin ederiz ki, çekilmeyeceğiz. Sizinle kardeşlerimizin arasından çıkmayaca­ğız. Böylece Müslümanlarla Rumlar savaşacaklardır. İslâm ordusunun üçte biri kaçacaktır. Allah hiçbir zaman bu kaçanların tevbelerini ka­bul etmeyecektir. Üçte biri öldürülecektir, onlar da şehidlerin Allah ka­tında en üstünüdürler. Üçte biri feth yapacak, hiçbir zaman fitneye katılmayacaklardır. Konstantiniyyeyi fethedeceklerdir. Onlar kılıçlarını zeytin dallarına astıkları bir zamanda ganimeti pay­laşırken şeytan onlara şu şekilde seslenecektir: Mesih (Deccal) ehli­nizde sizin halefiniz oldu. (Yani geride kalan çoluk çocuğunuzu tut­sak etti). Onlar yola çıkacaklar. Halbuki bu seslenen batıldır.

Şam'a geldikleri zaman Mesih çıkar. Onlar harbe hazırlandıkları ve saflarını düzelttikleri bir zamanda namaz için ezan okunacak, Meryem'in oğlu İsa (A.S.) inerek onlara imamlık yapacaktır. Allah'ın düşmanı Deccal, İsa'yı (A.S.) görünce tuzun suda erimesi gibi erimeye başlayacaktır. Allah İsa'­nın (A.S.) eliyle onu öldürtüyor.

Ahmed, İbni Mesud'dan rivayet ediyor. Resûlüllah buyurdu:
«İsra gecesinde İbrahim'i, Musa'yı ve İsa'yı gördüm. Kıyametin emrini müzakere ediyorlardı. Durumlarını İbrahim (A.S.)'a havale et­tiler. İbrahim (A.S.)'da kıyametin ne zaman kopacağı hususunda her­hangi bir bilgiye sahip değildi. Durumlarını Hz. Musa'ya çevirdiler. O da «Ben kıyamet hakkında bir bilgiye sahip değilim» dedi. Sonra İsa (A.S.)'ye durumlarını çevirdiler. «Kıyametin kopuşunu Allah'tan baş­ka kimse bilmez. Bana Rabbim tarafından gelen vahiyde şu vardır:
Deccal çıkacaktır. Benim elimde iki kadib (kılıç veya ok ile yay) ola­caktır. Beni gördüğü zaman kalayın ateşte erimesi gibi eriyecektir. Beni gördüğü zaman Allah onu helak edecektir: Hatta taş ve odun şöyle di­yecektir: Ey müslüman benim altımda bir kâfir var gel onu öldür. Böylece Allah kâfirleri helak edecektir, dedi. Sonra insanlar memle­ketlerine, vatanlarına dönecekler. İşte o, zamanda Yecüc ve Mecüc çıkacaktır. Onlar her dere ve derbendden akın yapıp gelecektir. Müslü­manların memleketini tamamen istilâ edeceklerdir. Onların ellerine ge­çen herşeyi yok edilip öldürüleceklerdir. Başlangıçları Taberiye Gölün suyunu içip bitiriyorlar. Sonraları gelince şöyle diyorlar: «Burada bir ara su varmış.» Allah, Peygamberi İsa ve arkadaşlarını hazırlıyor. O meyanda Hz. İsa ile arkadaşları kuşatılıyorlar. Öyle ki o gün onların katında bir öküzün başı, sizin herhangi birinizin bugünkü yüz dinarından daha hayırlıdır.

Hz. İsa ve arkadaşları Allah'a yalvarıyorlar. Cenabı Hak: «Ye'cüc ve Mecüc'ların üzerine beyinlerinden gelen bir hastalık ve çı­ban gönderiyor. Onlar, bir kişinin ölümü gibi, yeryüzünde ölü olarak serilip görünüyorlar. Sonra Hz. İsa arkadaşlarıyla beraber Tur'dan inip geliyor. Yerde Ye'cüc ve Mecuc'lerin yağından, leşlerinin pis ko­kularından bir karışlık boş yer bulamıyorlar. Bunun için Hz. İsa ve arkadaşları Allah'a yalvarıyorlar. Cenabı Hak katır veya deve boyun­ları gibi kuşlar gönderiyor, o cesedleri alıp Allah'ın dilediği yere atı­yorlar. Sonra Cenabı Hak bir yağmur gönderiyor. Yeryüzü ayna gibi berrak bir hale geliyor. Sonra Allah tarafından yere: «Meyve­lerini çıkar, bereketini geri ver» deniliyor. İşte o gün bir cemaate bir nar kâfi gelir. Onun kabuklarını da kendilerine gölgelik yaparlar. Al­lah (C.C.) Peygamberlerine bereket kılmıştır. Hatta bir deve, büyük bir cemaate yetecek kadar süt veriyordur. Onlar, bu halde iken, Ce­nabı Hak güzel bir rüzgâr estiriyor. O rüzgâr gelip herkesin koltuğu altına girer. Böylece Allah her müminin, ve müslümanın ruhunu kabzeder. Halkın şerir ve kötüleri hayatta kalıp eşeklerin tepmesi gibi yer­yüzünde tepişiyorlar. İşte kıyamet onların başında kopuyor.»

Âlimler şöyle demişlerdir: Annesi Meryem, İsa'yı bir boyacıya verdi. Boyacı ona bir şey öğretmek istedğinde (gördü ki) o, bunu ondan daha iyi biliyordu. Boyacı, bazı isteri sebebiyle işyerinden ayrılmayı ister ve O'na "Şurada birbirinden farklı elbiseler bulunmaktadır. Ben onların herbirisine belli şekil ve alâmetler çizdim. Ben döndüğümde bu işler tamamlanmış olacak şekilde, sen bu elbiseleri şu boyalarla boya..." der ve ayrılıp gider. Sonra Hz. İsa bir küp su kaynatarak, bütün elbiseleri onun içine basar; ve, "Allah'ın izniyle, istenildiği gibi olunuz.." der. Derken boyacı geri döner ve yaptığını ona haber verir. Bunun üzerine boyacı, "Bütün elbiseleri mahvettin!" der.. Hz. İsa ise, "Kalk ve bak., (bakalım öylemi?)" der. Böylece boyacı, istediği biçimde kırmızı, yeşil, sarı elbiseler çıkarmaya başlar.. Ve, bütün elbiseleri, istemiş olduğu renklere boyanmış olarak oradan çıkarır.. Orada bulunanlar ise buna hayret ederler ve O'na iman ederler.. İşte, havariler bunlardır

Konuyla ilgili ayetler
            Bakara 87, 136, 253
87. Andolsun biz Musa'ya kitabı verdik. Ondan sonra da ardarda pey­gamberler gönderdik. Meryem oğlu             İsâ'ya da deliller verdik ve onu Rûhul-kudüs ile destekledik. Ama ne zaman siz bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse büyüklük taslayarak kimini yalanladığınız, kimi­ni de öldürdüğünüz, doğru değil mi?
            136. "Biz Allah'a ve bize indirilene; keza İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve torunlarına indirilenlere; yine Mûsâ ve İsa'ya verilenlere ve bütün peygamberlere rableri tarafından gönderilenlere inandık. Onlar ara­sında ayırım yapmayız; biz O'na teslim olanlarız" deyin,
            253. 0 peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. İçlerinden bir kıs­mıyla Allah konuşmuş, bir kısmını da derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğ­lu İsâ'ya açık deliller verdik ve onu Rûhulkudüs'le destekledik. Allah diksey­di elçilerin ardından gelen insanlar, kendilerine bunca açık delil geldikten sonra birbirine düşüp savaşmazlardı; lâkin farklı yollara yöneldiler. Bu se­beple kimileri iman etmiş kimileri de inkâr etmişlerdir. Allah dileseydi arala­rında savaşmazlardı fakat Allah dilediğini yapar.




            Ali imran 45-46, 48-53, 55, 59, 84
            45. Melekler demişti ki: "Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ Mesih'tir, dünyada da âhirette de itibar­lı ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.
            46. 0 hem beşikte iken hem de yetişkin halinde insanlarla konuşacak ve sâlih kişilerden olacak."
            48. Ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğre­tecek.
            49. Onu İsrâiloğulları'na bir elçi kılacak ve o şöyle diyecek: "Kuşkuya yer yok, işte size rabbinizden bir mucize ile geldim; size çamurdan kuş biçi­minde bir şey yapar ona üflerim, Allah'ın izni ile derhal kuş oluverir; yine Al­lah'ın izniyle körü ve cüzzamlıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim; ayrıca evleriniz­de ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz elbette bunda sizin için bir ibret vardır.
            50. Benden önce gelen Tevrat'ı doğ­rulayıcı olarak ve size haram kılınmış olanların bir kısmının sizin için helâl olduğunu bildireyim diye gönderildim ve size rabbimden bir mucize getir­dim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
            51. Kuşkusuz Allah benim de rabbimdir, sizin de rabbiniz; öyleyse O'na kulluk edin, işte doğru olan yol budur."
            52. İsâ onlardaki inkarcılığı sezince, "Allah'a giden yolda bana yardım­cı olacaklar kimlerdir" diye sordu. Havariler, "Allah'ın yardımcıları biziz; Allah'a inandık, şahit ol ki bizler müslümanlarız.
            53. (Havariler devamla:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygambere tâbi olduk; artık bizi şahitlerle beraber yaz" dediler,
            55. Allah buyurmuştu ki: "Ey İsâ! Ben seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni o inkarcılardan arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte, ayrılığa düşüp durduğunuz hususlarda aranızda hükmü o zaman ben yereceğim.
            59. Allah nezdinde İsa'nın durumu Âdem'in durumu gibidir. Onu top­raktan var etti; sonra ona "ol" dedi ve oluverdi.
            84. De ki: "Biz Allah'a ve bize indirilene; keza İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve torunlarına indirilenlere; yine Mûsâ, îsâ ve bütün peygamberlere rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onlar arasında ayırım yapmayız; biz O'na teslim olanlarız."




            Nisa 156-159, 163, 171-172
            156. Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem'e bü­yük bir iftira atmalarından;
            157. "Allah elçisi Meryem oğlu İsâ Mesîh'i öl­dürdük" demeleri yüzünden... Halbuki onu ne öldürdüler ne de çarmıha ger­diler; (başkası ona benzer kılındığı için) şüphe içine düşürüldüler. Onun hak­kında ihtilâfa düşenler bu konuda tam bir kararsızlık içindedirler. Bu husus­ta zanna uyma dışında hiçbir bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürme­mişlerdir.
            158. Bilâkis Allah onu kendine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.
            159. Ehl-î kitap'tan her biri ölümünden önce ona mutlaka iman edecektir; o da kıyamet gününde onlara şahit olacaktır.
163. Biz Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da variyettik. Ve İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a, torunlara, İsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a ve Süley­man'a variyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
171. Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başka­sını söylemeyin. Meryem oğlu İsâ Mesîh ancak Allah'ın elçisidir, Allah'ın Meryem'e ulaştırdığı kelimesidir ve O'ndan bir ruhtur. Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin, "üçtür" demeyin, bundan vazgeçin; hakkınızda hayırlı olan budur. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan münez­zehtir, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Güvenmek ve dayanmak için Allah yeter.
172. Ne Mesîh Allah'ın bir kulu olmaktan geri durur ne de yakın melekler. Büyüklenerek O'na kulluktan geri duranların hepsini Allah, yakında huzuruna toplayacaktır



            Maide 17, 46, 72, 75, 78, 110-118
            17. "Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir" diyenler hiç şüphesiz hakikati inkâr etmiş olurlar. De ki: "Eğer Allah, Meryem oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzünde bulunan­ların tümünü helak etmek isterse, kim Allah'ın gücüne karşı durabilir!" Gök­lerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yara­tır. Allah her şeye kadirdir.
            46. Ardından o peygamberlerin yolu üzere, kendinden önce gelmiş olan Tevrat'ı tasdik edici olarak Meryem oğlu İsâ'yı gönderdik. Ona da içinde hi­dayet ve nur bulunan, kendinden önce gelmiş olan Tevrat'ı tasdik edici, tak­va sahipleri için bir yol gösterici ve bir öğüt olarak İncil'i verdik
            72. "Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir" diyenler, hiç şüphesiz ha­kikati inkâr etmişlerdir. Oysa Mesîh, "Ey İsrâiloğulları! Benim de rabbim si­zin de rabbiniz olan Allah'a kulluk edin" demişti. Bilinmeli ki her kim Al­lah'a ortak koşarsa Allah ona cennet yüzü göstermeyecek ve onun varacağı yer cehennem olacaktır. Zâlimlerin yardımcıları da olmayacaktır.
            75. Meryem oğlu Mesîh sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi dürüst ve inançlı bir ka­dındır. İkisi de yiyip içen birer insandı. Yemek yerlerdi. Bak, âyetleri onlara nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl saptırılıyorlar!
            78. İsrâiloğulları'ndan kâfir olanlar, Dâvûd ve Meryem oğlu İsâ diliyle lanetlenmişlerdir. Çünkü onlar isyan etmişlerdi ve sınırı aşıyorlardı.
            110. İşte o zaman Allah şöyle diyecek: "Ey Mer­yem oğlu İsâ! Sana ve annene lütfettiğim nimetleri hatırla! Seni Rûhulkudüsle (Cebrail) desteklemiştim de hem beşikte iken hem de yetişkin halinde insanlarla konuşuyordun. Sana yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiş­tim. Benim iznimle çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp ona üflüyordun ve benim iznimle derhal kuş oluyordu. Benim iznimle körü ve cüzamlıyı iyileştiriyordun. Yine benim iznimle ölüleri diriltiyordun. Sen onlara açık kanıtlar getirip içlerinden inkâr edenler 'Bu düpedüz bir büyü!' dediklerinde İsrâiloğulları'nın sana zarar vermelerini önlemiştim.
            111. Havarilere 'Bana ve Pey­gamberim'e iman edin' diye ilham ettiğimde onlar 'İman ettik, şahit ol ki biz­ler yürekten teslimiyet içindeyiz' demişlerdi."
            112. Havariler "Ey Meryem oğlu İsâ! Rabbin bize gökten bir sofra indi­rebilir mi?" diye sormuşlardı. O şöyle cevap verdi: "Eğer iman etmiş kimse­ler iseniz Allah'a saygılı olun."
            113. Onlar "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalp­lerimiz güvenle dolsun, bize doğru söylediğini bilelim ve buna tanık olalım" dediler.
            114, Meryem oğlu İsâ şöyle yalvardı: "Allahım! Rabbimiz! Bize gök­ten öyle bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir ziya­fet ve senden bir İşaret olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın.
            115. Allah da şöyle buyurdu: "Ben onu size indireceğim; fakat bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, varlıklar âleminde hiç kimseye etmediğim azabı ona edeceğim."
            116. Allah "Ey Meryem oğlu İsâ! İnsanlara sen mi 'Allah'ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin' dedin?" buyurduğu zaman o şu cevabı verir: "Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan şeyi iddia etmek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, ama ben senin zatında olanı bilmem. Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin,
            117. Ben onlara ancak senin bana emrettiklerini söyledim; 'Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah'a kuluk edin' dedim. İçlerin­de bulunduğum sürece onların yaptıklarına tanık idim. Fakat sen benî iç­lerinden aldıktan sonra onların halini bilip gören sadece sensin. Sen her şeye şahitsin.
            118. Şayet onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer onları atfedersen, hiç kuşku yok sen hem izzet hem hikmet sahibisin."




            Enam 84
            84. Biz ona İshak ve Ya'kub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyûb'u, Yûsuf’u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik. Biz, iyi davranan­ları böyle mükâfatlandırırız.
            Tevbe 30-31
            30. Yahudiler "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler, Hıristiyanlar da (İsâ) Allah'ın oğludur" dediler. Bunlar, daha önceki Inkarcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!
            31, Allah'ı bırakıp da din âlimlerini, rahiplerini, özellikle Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa tek bir Tanrıya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka tanrı yoktur; O yüce­ler yücesidir, onların yakıştırdıkları eş ve ortaklardan bütünüyle uzaktır.




            Meryem 29-34
            29. Bunun üzerine Meryem çocuğa işaret etti. "Be­şikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.
            30. Cevabı çocuk verdi: "Ben Allah'ın kuluyum; O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.
            31-32. Ne­rede olursam olayım, o beni kutlu ve bereketli kıldı; yaşadığım sürece bana namazı, zekâtı ve anneme saygılı olmayı emretti; beni bedbaht bir zorba yap­madı.
            33. Doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden hayata döndürüleceğim gün esenlik banadır."
            34. İşte, hakkında şüphe ettikleri Allah'ın kelâmı, Mer­yem oğlu İsâ budur.




            Müminun 50
            50. Meryem oğlu ile annesini de bir âyet yaptık; ikisini de kalmaya elverişli, kaynak suyu bulunan yüksekçe bir yere yerleştirdik.




            Şura 13
            13, O, Nuh'a buyurduklarını, sana vahyettiklerimizi, İbrahim'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya buyurduklarımızı size din kıldı ki o dini ayakta tutasınız, o konuda tefrikaya düşmeyesiniz. Kendilerini davet ettiğin bu din müşriklere ağır geldi, Allah (dini tebliğ için) dilediğini seçer ve kendisine yöneleni doğruya iletir.




            Zuhruf 57-59, 63-64
            57. Meryem'in oğlu misal olarak zikredilince senin kavmin bundan dolayı hemen yaygarayı basıyorlar.
            58. "Bizim tanrılarımız mı iyi yoksa o mu?" diyorlar. Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet!
            59. İsâ, kendisine lütuflarda bulunduğumuz ve İsrâiloğulları'na ilâhî kudretin örneği kıldığımız bir kuldur ancak.
            63-64. İsâ sağlam kanıtlarla geldiğinde şöyle dedi: "Size hikmeti getirdim ve anlaşmazlığa düştüğünüz bazı konuları açıklamaya geldim. Allah'a itaatsizlikten sakınınız ve bana uyunuz. Kuşkusuz Allah benim de rabbimdir, sizin de rabbinizdir. Şu halde O'na kulluk ediniz; işte bu dosdoğru yoldur".




            Hadid 27
            27. Sonra onların izin­den peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu İsa'yı da gönderdik, ona İncil'i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz on­lara bunu emretmemiştik; sırf Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmış­lardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır




            Saf 6, 14
            6. Meryem oğlu İsâ da şöyle demişti: "Ey İsrâiloğulları! Bilin ki benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve benden sonra gelecek Ahmed isimli elçiyi müjdelemek üzere size Allah tarafından gönderilmiş elçi­yim." Ama o kendilerine apaçık kanıtlarla gelince, "Bu besbelli bir büyü!" dediler
            14. Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsâ da havarilerine "Allah'a giden yolda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?" diye sorduğunda havariler, "Allah'ın yar­dımcıları biziz" demişlerdi. Sonra İsrâiloğulları’ndan bir kısmı iman etmiş, diğer bir kısmı da inkarcılık etmişti. Biz inananları düşmanlarına karşı des­tekledik, böylece üstün geldiler.
                       



Ahzab 7

7. Hani bütün peygamberlerden; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan sadakat sözü almıştık, onlardan ağır sorumluluk taşıyan bir söz almıştık,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder