Yakub (a,s.)'un kıssası şöyle başlar:
Yakub (a.s.), bekârlığında dayısının yanında kalır. Dayısının, büyüğü Lebâdi,
küçüğü Râhil adında iki kızı vardır. Bunlardan birisi ile evlenmek ister ve
konuyu dayısına açar.
Dayısı da teklifi kabul eder ve Yakub (a.s.)’dan mehir
bedelini ister. Yakub (a.s,) mehir verecek hiçbir şeyi olmadığını, fakat mehir
karşılığı herhangi bir işte çalışabileceğini bildirir. Bunun üzerine dayısı
yedi sene hizmetinde bulunmasını ve koyunlarını otlatmasını söyler, Yakup (a.s.)
da dayısının küçük kızı Rahil'i almak şartıyla bu teklifi kabul eder. Yedi yıl
dayısına çobanlık yapar, hizmetinde bulunur. Süre bittikten sonra dayısı büyük
kızı Lebâdî'yi Yakub (a.s.)'a nikâhlar. Yakub Ca.s.), dayısına küçük kızı
Râhil'i almak için anlaştıklarını söyler. Dayısı büyük kız dururken küçüğünü
evlendiremeyeceğini söyler ve «Yedi yıl daha hizmetimde bulunur, çobanlık
yaparsan küçük kızım Râhil'i de sana veririm» der.
Yakub (a.s.) yedi yıl daha dayısının
hizmetinde bulunur ve yedi yıl sonra küçük kızı Râhil’i de alır. O zamanlar iki
kız kardeşi bir anda nikahlamak caizdi. Bu hüküm Tevrat'ın gelmesiyle
yasaklanmıştır. Yani Hz. Mûsâ zamanına kadar iki kız kardeşle evlenmek caizdi.
Kızlarının hizmetinde bulunmak için dayısı, Yakub’a iki de cariye vermişti.
Yakub (a.s.)'un, dördü birinci hanımından, Yûsuf ile Bünyamin ikinci hanımı
Râhil'den, diğer altısı da cariyelerinden olmak üzere on iki çocuğu olmuştur.
Nüzulü hakkında birkaç rivayet
vardır. Söyle ki: Yahudi bilginleri müşriklerin ileri gelenlerine şöyle
demişlerdi: «Muhammed'e sorun. Yakub'un aile efradı Şam'dan Mısır'a niçin gitti
ve Yûsuf un kıssası nedir?» Bunun üzerine Allahü Teâlâ bu sûreyi inzal buyurmuş
ve Peygamberine Yûsuf (a.s.) hakkında en mükemmel bilgiyi vermiştir. Bu sûrenin
nüzulüne kadar müşrikler Yûsuf (a.s.) hakkında böyle bir ma'lûmata sahip
değillerdi.
Hz. Yusuf aleyhisselam, Mısır hâlkına
gönderîlmiş bir peygamberdîr ve Yakub a.s. oğludur. Annesinin adı Rahil’dir.
İsrailoğullarından Yakub aleyhisselamın neslinden gönderilen ilk peygamberdîr.
Henüz küçük yaşta (Bünyamin'i doğururken) annesi vefât etmiştîr Hz.Yusuf
aleyhîsselam ve küçük kardeşi Bünyâmin’i babaları olan Yakub âleyhisselam
şefkâtle bakıp büyütüyordu ve Yakub (a.s.) diğer hanımlarından olan Râbil,
Şem’un, Lavi, Yehûda, İsahar, Zablun, Dân, Neftali, Cad ve Âşir adlı oğulları
Yusuf ve kardeşi Bünyamin’i babalarının daha çok sevmesini kıskanıyor bu yüzden
çekemîyorlardı.
Yusuf (a.s.) 7 ya da 12
yaşlarındayken bir gece rüyasında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde
ettiklerini gördü. Bu rüyasını babâsına anlatır ve oğlu Yusuf aleyhîsselam
anlattıklarını dinleyen Yakub aleyhisselam on bir yıldızın diğer oğulları
güneşin kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tâbir etti. İleride Hz. Yusuf
(a.s) büyük nîmetlere mazhar olacağını ve ona Peygamberlîk verileceğîni anladı
ve bu rüyâyı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini daha çok
kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesesiyle ona bir kötülük yapabileceklerini
düşünerek, rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını Hz. Yusuf’a söyledi. Yusuf'un
büyük kârdeşleri, Hz. Yusuf aleyhisselam'ı kıskandılar ve hile ile onu kıra
götürüp bir kuyuya attılar ve babalarına ise "Onu bir kurt yedi"
dedîler
Hz. Yusuf kuyuya atıldıktan sonra
kuyunun suyu tatlılaşmıştı. Hem yemek hem de su yerine kullanılıyordu. Cebrail
kuyuya Hz. Yusuf'un yanına gelerek ona yoldaş olur. Cebrail akşama doğru
kalkınca Hz. Yusuf ona, «Sen çıkıp gidersen ben burada korkar yalnızlığa
düşerim» der. Cebrail de ona «Bir şeyden korktuğunda; «Ey dua edenlere cevap veren!
Ey yardım isteyenin yardımına koşan! Ey üzüntü duyanların üzüntüsünü gideren!
Benim yerimi görüyor, halimi biliyorsun. Sana durumumdan hiç bir şey gizli
değildir» diye dua edersen, korkun (sıkıntın) kalmaz» der.
Kuyunun yanından geçmekten olan bir kafile Yusuf”u buldu ve
köle olarak satmak üzere alıp, Mısır"a götürdüler. Orada az bir fiyatla
onu Azîz (maliye bakanı)"e sattılar.
Aziz, Hz. Yusuf’u satın aldığında o,
17 yaşındaydı. Aziz'in evinde 13 yıl kalmıştı. Reyyan onu vezir yaptığında 30
yaşına gelmiş bulunuyordu. Allah O'na 33 yaşında iken ilim ve hikmet verdi;
yani peygamber kıldı. Kardeşleriyle
karşılaştığında ise, 40 yaşına merdiven dayamıştı. 120 yaşındayken vefat etti
Hazreti Yusuf'un eşi emsali olmayan güzelliği,
Aziz'in karısı Zelîha'yı (Zelîha veya Züleyha'dır. Yahudiler ona Raîl derler ) adeta
büyüledi ve Zeliha'nın tekliflerini reddetti ve yine bir gün Zeliha onun
odâsına gîrdi ve Hâzreti Yusuf ondan kaçarken gömleği yırtıldı. Hazreti Yusuf
dışarı çıkınca Azizi kâpı önünde buldu ve Zelîha ise Yusuf'un kendisine
saldırdığını söyleyerek onu zindana attırdı.
Hz. Yusuf ile birlikte zindana giren
iki genç Mısır'ın en büyük krallarından Reyyan b. Velid'in hizmetkârlarındandı.
Biri aşçısı, diğeri ise sakisiydi. Kral onlara öfkelenmişti ve bunun nedeni
şuydu: Mısır eşrafından bir grup krala suikast teşebbüsünde bulunmuşlardı. Aşçı
ile saki'ye onun yemek ve içkilerine zehir koymaları şartıyla büyük bir servet
va'dinde bulunmuşlar ve onlar da bu işi kabul etmişlerdi. Ancak daha sonra
saki bu işten vazgeçmiş ve fakat aşçı işe devam ederek rüşvetini almış ve
yemeğe zehir koymuştu. Sonra kralın huzuruna geldiğinde sâkî krala, «Ey kralım!
Yeme! Çünkü yemek zehirlidir!» der. Aşçı da, «Ey kralım! içme! Çünkü içki
zehirlidir!» diye mukabelede bulunur. Bunun üzerine kral, sakiye «Getirdiğin
şarabı iç» der ve saki içer. Şarap zehirli olmadığından da kendisine bir zarar
vermez. Aşçıya da getirdiği yemeği yemesini söyler ama aşçı yemez. Bunun
üzerine kral da o yemeğin bir hayvana yedirilmesini söyler ve yemeği yiyen
hayvan ölür. Kral her ikisinin de hapsedilmesini söyler. Onlar da tesadüfen Hz.
Yusuf ile birlikte hapse girerler.
Hz. Yûsuf asçısı ve saki ile tanıştı. Onların gördükleri
dünyaların yorumunu yaptı. Birisinin, kurtulup efendisinin hizmetine devam
edeceğini, diğerinin ise öldürüleceğini söyledi. Sonunda dediği çıktı. Hz.
Yûsuf, kurtulana, kendisini efendisinin yanında anmasını istedi.
Hükümdar (Bu kralın, Sina yarımadası yoluyla gelip Mısır'ı istilâ ettikten sonra
ülkede milâttan önce 1700'den 1580'e kadar hüküm süren altı Hiksos kralından
biri olduğu bildirilmektedir) bir gece
rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla
yedi kuru başak gördü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak istedi. Hz. Yusuf”un rüya
yorumu yaptığını öğrendi ve onu hapisten çıkarıp rüyasını anlattı. Hz. Yûsuf, yedi
sene bolluk olacağını, peşinden gelen yedi senenin ise kıtlıkla geçeceğini söyledi.
Yusuf yeniden yargılanmak ve aklanmak istediğini söyleyince
hükümdar, Zeliha’yı ve diğer kadınları çağırıp ona olayı anlatmasını söyledi.
Zeliha da tüm suçun kendisine ait olduğunu Yusuf’un suçsuz olduğunu söyledi. Bunun
üzerine hükümdar, Hz. Yusuf”u maliye bakanlığına getirdi.
Hz. Yusuf’un zindanda kaldığı süre
hakkında beş, yedi, on iki veya on dört yıl şeklinde farklı rivayetler varsa da
on iki yıl ihtimali daha isabetli görülmektedir.
İbn Cerir, İbn İshak'tan şöyle
nakletmektedir: Tarihçilere göre, Hz. Yusuf'un hapishaneden çıktığı günlerde
Aziz (Kıtfir) ölmüştü. Kral onun karısını, (Zeliha'yı veya Raıle'yi) Hz.
Yusuf'la evlendirdi. Çünkü o dönemde iddet beklemek yoktu. Hz. Yusuf, Aziz'in
hanımıyla gerdeğe girdiğinde ona; «İşte bu daha önce istediğinden daha hayırlı
değil mi?» diye sordu. O da: «Ey doğru söyleyen! Sakın beni kınama. Gördüğün
gibi ben güzel bir kadınım, dünyam ve mülküm vardı. Kocam iktidarsızdı. Sen de
Allah'ın sana verdiği tüm güzelliklerle bana görününce, nefsim beni gördüğüme
zorladı» dedi. Bazı müfessirlerin iddiasına göre, Hz. Yusuf onu bakire bulmuş,
onunla zifafa girmiş ve ondan Efraim ile Mişa adlı iki oğlu olmuştur. Efrâim'in
de Nûn isminde bir oğlu vardı. Nûn'un da Yûşâ isminde bir oğlu vardı.
Yûsuf (a.s) bolluk yıllarında bütün ambarları zahire ile
doldurttu; kıtlık yılları gelince bu zahireyi halka dağıtmaya başladı. Aynı
kıtlık, Hz. Yûsuf un babasının memleketi olan Ken"an diyarında da yaşandı.
Bu kıtlık senelerinde Yusuf'un
kardeşleri de Kenan ilinden kalkıp zahire almak için Mısır'a gelirler ve Hazreti
Yusuf bir oyunla, öteki kardeşleri Bünyamîn'i de zahire almak için
getirmelerini sağladı ve hükümdarın tasını onun yüküne saklayarak hırsızlık
suçuyla onu alıkoydu.
Yakub'un şeriatına göre hırsız
yakalandığında, çaldığı malın karşılığı olarak mal sahibine bir yıl köle
olarak hizmet ettirilirdi. Mısır'da yürürlükte olan kanunlara göreyse, hırsıza
sopa cezası verilir ve çaldığı malın iki misli kendisinden tazminat olarak alınırdı.
Onlara babalarının şeriatına göre ceza vermek istediğinden dolayı onlara bu
sözü söylemiştir.
Hz. Yusuf'un başına gelen ilk belâ
şöyledir; Halası onu büyütüyordu. Halası Hz. İshak'ın en büyük çocuğuydu. Hz.
İshak'ın kemeri de onun yanındaydı. Hz. İshak'ın çocukları kemeri sırasıyla
miras olarak devralırlardı. Kemer en yaşlı olanın yanında duruyordu. Halası
Hz. Yusuf'u çok severdi. Hz. Yusuf büyümüştü artık. Oğlunun sevgisi kalbine
düşmüş olan Hz. Yakup, ablasına gidip, Hz. Yusuf'u kendisine vermesini; zira
onsuz yapamadığını söyleyince ablası; «Onu sana teslim etmem. Onu birkaç gün
daha yanımda bırak da, ona bakayım. Umulur ki böylece kalbim teselli bulur»
dedi. Hz. Yakup ayrıldıktan sonra, ablası Hz. İshak'ın kemerini getirerek, Hz.
Yusuf'un elbiselerinin altında beline bağladı. Sonra da orada bulunanlara,
«Ben kemeri kaybettim. Bakın bakalım onu kim almış!» dedi. Kemer için gerekli
aramalar yapıldı. Sonra Hz. Yusuf'un ev halkının da aranmasını söyledi. Ev
halkı da aranınca kemerin Hz. Yusuf'ta olduğu görüldü. Halası; «Yemin ederim ki
o bana teslim edilecektir. Onun hakkında artık dilediğimi yaparım» dedi. Hz.
Yakup ablasının yanına geldiğinde, ablası kendisine bu haberi iletti. Hz. Yakup
ablasına; «Eğer gerçekten Yusuf bunu yapmışsa, işte o senin yanında, onu
alıkoy» dedi. Böylece halası ölene kadar, Hz. Yusuf halasının yanında kaldı.
İşte Bünyamin'in kardeşinin, (yani Hz. Yusuf'un) hırsızlık yaptığını söylemekle
diğer kardeşleri bu olaya işaret etmişlerdir.
Yusuf kayıp olalı yirmi bir yıl
olmuştu. O vakitten beri ondan bir haber alınmadığı için kardeşleri onun sağlığından
ümitlerini kesmişlerdi. Yakub (aleyhisselam) ise Yusufun küçüklükte görüp de kendisine söylemiş olduğu rüyaya nazaran onun,
huzurunda kardeşleri secdeye varmadan vefat etmeyeceğini biliyor; dönüşünü
büyük bir sabırla bekliyordu. Buna binaen oğullarını, Yusuf ve Bünyamin'i
arayıp bulmaları için Mısır'a gönderdi. Kıssanın bundan sonrası; Yusuf un
kardeşlerine kendisini tanıtması, babasına onlar vasıtasıyla gönderdiği gömleği
gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması ve bütün aile efradını yanına alarak
Mısır'da yerleşmeleriyle sona erer. Bu arada Yusuf da Zeliha'ya acımış ve onu
nikah ile almıştır. Allah, Zeliha'ya eski güzelliğini vermiş ve Yusuf'tan
Efrayim ve Mişa adında iki oğlu ile Rahme adında bir kızı olmuştur.
Bu şekilde israiloğulları, (Hz. Yakub'un aile efradı 70-72 kişi) Filistin”den Mısır"a gelip yerleşmış oldu. Rivayet edildiğine göre Ya'kûb (a.s),
Hz. Yusuf ile birlikte yirmi dört sene kaldı. Vefatı yaklaşınca ona, kendisini
Şam'a, babası İshak'ın yanına defnetmesini vasiyet etti. Hz. Yusuf (a.s) bizzat
kendisi babasının (cenazesini) götürdü ve (oraya) defnetti. Sonra Mısır'a
döndü. Babasının ölümünden sonra yirmi üç sene daha yaşadı.
Hz Yusuf ve Hz Yakup 11 kardeşin affı
için 20 sene ettikleri duadan bir sonuç alamadılar. 21. seneye girdiklerinde
Cebrail gelerek Hz. Yakub'a, «Allah sana müjde vermem için beni gönderdi. Senin
oğullarınla ilgili dualarını kabul, onların günahlarım da affetti.
Hz. Yûsuf ile Hz. Musa arasında ise dört
yüz yıllık bir süre vardır.
Rivayet olunduğuna göre Yûsuf (a.s.)
Hz. Cebrail'e "Ya'kûb hakkında bir bilgin var mı?" diye sorduğunda,
Cebrail "Evet" deyince de: "Onun hüznü ve kederi ne
noktadadır?" der. Cebrail "Onun kederi yetmiş tane
"seklâ"nın kederi gibidir" der. Seklâ tek bir çocuğu olup, sonra
da o çocuğu ölen kadına denilir. Bunun üzerine Hz. Yûsuf: "Onun için bu
hususta bir mükâfat var mıdır?" deyince de, Cebrail (a.s).: "Evet,
yüz şehit mükâfatı vardır" der.
Hz. Yusuf'un vefat
ettiği zaman 107 yaşında olduğu söylenilmiştir. Aziz'in hanımından, Efraim ve
Mişa adlı iki oğlu ve Rahmet isimli bir kızı olmuştur. Efraim, Hz. Yuşa’nın
dedesidir Rahmet adlı kızı ise Hz. Eyyub'un hanımıdır. Mısır Hz. Yusuf'un
vefatından sonra Amalikalıların elinden çıkarak Firavunların hâkimiyetine
geçmiştir. İsrailoğulları Hz. Musa dönemine kadar atalarının dini üzerinde kaldılar
ve firavunların zulmü altında da ezildiler.
Konuyla ilgili ayetler
Enam
84
84.
Biz ona İshak ve Yakub’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha
önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Musa'yı
ve Harun'u doğru yola iletmiştik. Biz, iyi davrananları böyle
mükâfatlandırırız.
Yusuf 4-101
4. Bir zamanlar Yûsuf, babasına demişti ki: "Babacığım! Ben
(rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken
gördüm."
5. Babası, "Yavrucuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma,
sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır"
dedi.
6. İşte böylece rabbin seni seçecek, sana rüyada görülenlerin
yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini
tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Kuşkusuz
rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
7. Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için
ibretler Yardır.
8. Hani kardeşleri demişlerdi ki: "Yûsufla kardeşi babamıza
bizden daha sevgilidir. Halbuki bizim sayımız daha çok. Şüphesiz ki babamız
apaçık bir yanılgı içindedir.
9. Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın
teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) sâlih kimseler
olursunuz!"
10. Onlardan biri, "Yûsuf’u öldürmeyiniz, eğer mutlaka
yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın"
dedi.
11. Dediler ki: "Ey Babamız! Niçin Yûsuf hakkında bize
güvenmiyorsun? Oysa biz ona iyilik isteyen kimseleriz.
12. Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin,
içsin, oynasın. Biz onu mutlaka koruruz."
13. Babaları, "Onu götürmeniz beni mutlaka üzer, siz farkında
olmadan onu bir kurdun yemesinden korkarım" dedi.
14. Dediler ki: "Hakikaten biz böyle kalabalık olduğumuz
halde, eğer onu kurt yerse o zaman bize gerçekten yazıklar olsun!"
15. Onu götürüp kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman
biz Yûsuf’a, "Kardeşlerinin yaptıklarını bir gün onlara kendileri farkına
varmadan mutlaka haber vereceksin!" diye vahyettik.
16. Akşam ağlayarak babalarına geldiler,
17. "Ey Babamız! Biz yarışma yaparak uzaklaştık, Yûsuf’u da
eşyamızın yanında bırakmıştık; onu kurt yemiş! Ama biz doğru söyleyen kimseler
olsak da sen bize inanmazsın" dediler.
18. Gömleğinin üstünde sahte, kanlı bir gömlekle geldiler. Yakub,
"Bilakis nefsiniz sizi kötü bir iş yapmaya sürüklemiş; artık (bana düşen)
güzelce sabretmektir. Anlattığınız karşısında, yardım edecek olan ancak
Allah'tır" dedi.
19. Bir kervan geldi, sucularını suya gönderdiler; sucu kovasını
kuyuya saldı; "Müjde! işte bir oğlan çocuğu!" dedi. Onu bir ticaret malı
olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.
20. (Mısır'da) onu düşük bir bedelle, birkaç dirheme sattılar. Ona
zaten değer vermemişlerdi.
21. Onu satın alan Mısırlı adanı karısına, "Ona değer ver ve
güzel bak! Umulur ki bize faydası olur veya onu evlat ediniriz" dedi. İşte
böylece Yusuf’u orada yaşasın ve rüyada görülen olayların yorumunu öğretelim
diye onu o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat
insanların çoğu bunu bilmezler.
22. Yûsuf erginlik çağına erişince, ona hüküm yeteneği ve ilim
verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız
23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi. Kapıları
iyice kapattı ve "haydi gel!" dedi. O da "Hâşâ, Allah'a
sığınırım! Zira o benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki
zalimler iflah olmaz!" dedi.
24. Cidden kadın ona meyletti; eğer rabbinin işaret ve ikazını
görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan
uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.
25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan
yırttı. Kapının yanında kocası ile karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Senin
ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir
işkenceden başka ne olabilir?"
26. Yûsuf, "Asıl kendisi benim nefsimden murat almak istedi"
dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa,
kadın doğru söylemiştir; bu ise yalancılardandır.
27. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir; bu
doğru söyleyenlerdendir."
28. Aziz, Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce
dedi ki: "Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Sizin tuzağınız gerçekten
yamandır.
29. Yûsuf! Sen bundan (olanları söylemekten) vazgeç! Hanım! Sen de
günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan oldun!"
30. Şehirdeki bazı kadınlar, "Aziz'in karısı hizmetindeki
gencin nefsinden murat almak istiyormuş; (Yusuf’un) sevdası kalbine işlemiş!
Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.
31. Aziz'in karısı, kadınların dedikodularını duyunca onlara
davetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı ve onlardan her
birine bir bıçak verdi. (Kadınlar meyvelerini soyarken Yusuf’a),
"karşılarına çık!" dedi. Kadınlar onu görünce güzelliği karşısında
şaşırıp kaldılar. Bu yüzden ellerini kestiler ve "Hâşâ Rabbiniz! Bu bir
beşer değil, bu ancak değerli bir melektir!" dediler.
32. Kadın dedi ki: "İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur.
Ben onun nefsinden murat almak istedim. Fakat o, iffetini korudu, Andolsun,
eğer kendisine emredeceğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve elbette
sürünenlerden olacaktır!"
33. Yûsuf, "Rabbim! Zindan bana bunların benden istediklerinden
daha iyidir. Eğer onların bana kurduktan tuzağı boşa çıkarmazsan, onlara
meyleder ve cahillerden olurum!" dedi.
34. Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzağına düşürmedi.
Şüphesiz O, çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
35- Sonunda (yetkililer) -kesin delilleri görmelerine rağmen- onu
bir zamana kadar mutlaka zindana atmayı uygun gördüler.
36. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri,
"Ben rüyada şarap yaptığımı gördüm" dedi. Diğeri de "Ben de
başımın üstünde bir ekmek taşıdığımı gördüm. Kuşlar ondan yiyordu, Bunun
yorumunu bize bildir. Kuşkusuz biz seni iyi insanlardan biri olarak
görüyoruz" dedi.
37. Yûsuf şöyle cevap verdi: "Size yedirilecek yemek gelmeden
önce, onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, rabbimin bana
öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben, Allah'a inanmayan bir kavmin dininden
uzaklaştım. Onlar ahreti inkâr edenlerin kendileridir.
38. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah'a
herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara
olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
39. Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa
gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?
40. Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı
birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir
delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına
ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler.
41. Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz (önceden olduğu gibi) efendisine
şarap sunacak; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecek. Yorumunu
sorduğunuz rüya (bu şekilde) kesinleşmiştir."
42. Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye ''Efendinin yanında
beni an" dedi. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla
Yûsuf birkaç sene daha zindanda kaldı
43. Kral dedi ki: ''Rüyamda yedi arık ineğin yedi semiz ineği
yediğini gördüm. Ayrıca yedi yeşil ye o kadar da kuru başak gördüm. Ey İleri
Gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.
44. Yorumcular, "Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle
düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz" dediler.
45. O iki kişiden, kurtulmuş olanı, uzun bir zaman sonra
hatırlayarak, "Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen
gönderin" dedi.
46. (Zindana gelerek) "Yûsuf! Ey doğru sözlü kişi! (Rüyada
görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri
de kuru olan başaklar hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara
dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler" dedi.
47. Yusuf şöyle dedi: "Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz.
Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında
bırakın (ve stok edin).
48. Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar
(tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi kıtlık
yılı gelecektir,
49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki o yılda insanlara
(Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda sıkarak (ürünlerden meyve suyu ve
yağ) çıkaracaklardır."
50. Kral "Onu bana getirin!" dedi. Elçi Yusuf’a geldiğinde
Yûsuf, "Efendine dön de ona, ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye
sor. Şüphesiz rabbim onların hilesini çok iyi bilir" dedi.
51. Kral (kadınlara) "Yûsuf un nefsinden murat almak
istediğiniz zaman durumunuz neydi?" diye sordu. Kadınlar, "Hâşâ!
Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik" dediler. Aziz'in karısı da
"Şimdi gerçek ortaya çıktı, ben onun nefsinden murat almak istemiştim.
Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir" dedi.
52. Yûsuf dedi ki: "Bu, Aziz'in, yokluğunda ona hainlik
etmediğimi ve Allah'ın, hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını bilmesi
içindir.
53. Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis rabbimin acıyıp
koruması dışında daima kötülüğü emreder; şüphesiz rabbim çok bağışlayan, pek
esirgeyendir."
54, Kral dedi ki: "Onu bana getiriniz, onu kendime özel
danışman edineyim." Onunla konuşunca, "Bugün sen yanımızda yüksek
makam sahibi ve güvenilir birisin" dedi.
55. Yûsuf da "Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben çok
iyi korurum ve bu işi bilirim, dedi.
56. Böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke
içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Güzel
davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
57. İman edip de sakınanlar için ahret mükâfatı daha hayırlıdır.
58. Yûsuf'un kardeşleri gelip huzuruna girdiler, Yûsuf onları
tanıdı, onlar onu tanımıyorlardı.
59. Yûsuf onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Sizin
baba-bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam
dolduruyorum ve ben misafir edenlerin en iyisiyim.
60. Eğer onu bana getirmezseniz artık benim yanımda size verilecek
bir tek ölçek dahi yoktur; bana hiç yaklaşmayınız!"
61, Kardeşleri, "Onu babasından istemeye çalışacağız; kuşkusuz
bunu yapacağız" dediler.
62. Yûsuf, emrindeki gençlere dedi ki: "Sermayelerini
yüklerinin içine koyunuz. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına
varırlar da belki yine gelirler."
63. Babalarına döndüklerinde, "Ey Babamız! Erzak bize
yasaklandı. Kardeşimizi bizimle beraber gönder de erzak alalım. Biz onu mutlaka
koruyacağız" dediler.
64. Yakub dedi ki: "Daha önce kardeşi Yûsuf hakkında size ne
kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! En iyi
koruyucu Allah'tır. O, acıyanların en merhametlisidir."
65. Eşyalarım açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri
verildiğini gördüler. Dediler ki: "Ey Babamız! Daha ne istiyoruz? İşte
sermayemiz de bize geri verilmiş; yine ailemize yiyecek getiririz; kardeşimizi
koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Çünkü bu (getirdiğimiz) az bir
miktardır."
66. Yakub şöyle cevap verdi: "Kuşatılmanız hariç, onu bana
mutlaka getireceğinize dair, Allah adına yeminle kesin söz vermediğiniz
takdirde onu sizinle beraber göndermem!" Ona hepsi de kesin söz verince,
"Söylediklerimize Allah şahittir" dedi.
67. Sonra şunu söyledi: "Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan
girmeyiniz, ayrı ayrı kapılardan giriniz. Ama Allah'tan gelecek hiçbir şeyi
sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. Ben yalnız O'na güvenip
dayandım. Güvenecek olanlar yalnız ona güvenip dayansınlar.
68. Babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiklerinde (emrine
uymuş oldular. Fakat bu), Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı;
ancak Yakub’un içindeki bir dileği yerine getirmiş oldu. Şüphesiz o, ilim
sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler
69. Yûsuf'un huzuruna girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı:
"Ben, gerçekten senin kardeşinim; onların yaptıklarına üzülme" dedi.
70. Yûsuf, onlar için yüklerini hazırlattığı zaman su kabını
kardeşinin yükü içine koydu! Sonra bir tellâl, "Ey Kafile! Siz mutlaka
hırsızsınız!" diye seslendi.
71. Kardeşleri onlara dönerek, "Ne arıyorsunuz?" dediler.
72. "Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü
(bahşiş) var" diye cevap verdiler. (İçlerinden biri) "Ben buna
kefilim" dedi.
73. Onlar, "Allah'a andolsun ki bizim yeryüzünde fesat çıkarmak
için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz, biz hırsız da değiliz" dediler.
74. (Görevliler), "Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?"
diye sordular.
75. "Onun cezası, kayıp eşya kimin yükünde bulunursa onun buna
karşılık alıkonulmasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.
76. Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini
aramaya başladı. Sonra da onu kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yusuf’a
böyle bir tedbiri öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini alıkoyamazdı,
ancak Allah'ın dilemesi başka; biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her
ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
77. Dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun kardeşi de
hırsızlık etmişti." Yûsuf bunu içinde sakladı, onlara bunu açmadı.
(İçinden) dedi ki: "Sizin durumunuz daha kötüdür! Allah, sizin
suçladığınız hususu çok iyi bilir."
78. Dediler ki: "Ey Aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası
var. Onun yerine bizim birimizi alıkoyun. Şüphesiz biz seni, iyilik edenlerden
görüyoruz.
79. Yûsuf, "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını
alıkoymaktan Allah'a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!"
dedi.
80. Ondan ümitlerini kesince görüşmek üzere bir kenara çekildiler.
Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce
de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye
veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O
hükmedenlerin en iyisidir.
81. Babanıza dönünüz ve deyiniz ki: "Ey Babamız! Şüphesiz
oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybı
bilmeyiz.
82. İstersen içinde bulunduğumuz şehir halkına ve aralarında
geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz."
83. Babaları şöyle dedi: "Hayır nefisleriniz sizi böyle bir
işe sürükledi. Bana düşen artık güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların
hepsini bana getirir. Şüphesiz O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir,"
84. Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yûsuf'um ah!" diye sızlandı;
üzüntüden gözlerine boz geldi. Artık kederini içine gömüyordu.
85. Oğulları, "Allah'a andolsun ki, sen Yûsuf’u ana ana sonunda
ya hasta olacaksın ya da büsbütün helak olacaksın!" dediler.
86. Yakub da şöyle dedi: "Ben gam ve kederimi ancak Allah'a arz
ediyorum. Ve ben, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından vahiyle
biliyorum.
87, Ey Oğullarım! Gidin de Yûsuf’u ve kardeşini iyice araştırın,
Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü inkâr edenlerden başkası Allah'ın
rahmetinden ümit kesmez!"
88. Yusuf un huzuruna girdiklerinde dediler ki; "Ey Aziz! Bizi
ve ailemizi kıtlık bastı ve biz, değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı
tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri
mükâfatlandırır."
89. Yûsuf, "Siz, cahilliğiniz yüzünden Yûsuf ve kardeşine
yaptıklarınızı biliyor musunuz? dedi.
90. "Yoksa sen, gerçekten sen Yûsuf musun?" diye sordular.
O da "(Evet), ben Yûsuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütfetti. Kim
Allah'tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını
zayi etmez."
91. Dediler ki: "Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize
üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz."
92, Yûsuf şöyle dedi: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi
affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.
93. Şu benim gömleğimi götürünüz de onu babamın yüzüne koyunuz,
gözleri görecek duruma gelir ve bütün ailenizi bana getiriniz."
94, Kafile Mısır'dan ayrılınca babaları, "Eğer bana bunamış
demezseniz, inanın ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum!" dedi.
95. Onlar da "Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığındasın"
dediler.
96. Müjdeci gelince, gömleği yüzüne koyar koymaz Yakub tekrar görür
hale geldi. Dedi ki: "Ben size, 'Allah tarafından (vahiyle) sizin bilemeyeceğiniz
şeyleri bilirim' demedim mi?"
97. "Ey Babamız! Bizim günahlarımızın affını dik! Çünkü biz
gerçekten hataya düştük" dediler.
98. Yakub, "Sizin için rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O çok
bağışlayan, pek esirgeyendir" dedi
99. Yûsuf'un yanına girdiklerinde ana babasını bağrına bastı ve
"Allah'ın izniyle Mısır'a güven içinde giriniz!" dedi.
100. Ana babasını tahtına oturttu, hepsi onun huzurunda yere
kapandılar; Yûsuf dedi ki: "Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın
ortaya çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu rabbim bana lütuflarda
bulundu: Beni hapishaneden çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını
bozmuş iken daha sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz rabbim dilediğine çok
lütufkârdır. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."
101. "Ey
Rabbim! Bana servet ve iktidar verdin ve bana olayların yorumunu da öğrettin.
Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahrette de beni himaye eden sensin. Beni
müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!"
Mümin 34-35
34. Daha önce Yûsuf da size açık kanıtlar getirmişti; ama siz
onun getirdikleri hakkında da hep kuşku içinde oldunuz. Nihayet o vefat edince
'Artık Allah ondan sonra kesinlikle hiçbir elçi göndermeyecek' dediniz.
Aşırılığa sapmış, kuşkulara boğulmuş kişiyi Allah işte böyle şaşırtır.
35. Onlar, kendilerine ulaşmış kesin bir kanıt olmadan Allah'ın ayetleri
hakkında tartışmaya girişirler. Bu tutum, gerek Allah yanında gerekse inananlar
yanında büyük bir nefrete sebep olur. Allah, kendini beğenmiş her zorbanın kalbini
işte böyle mühürler."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder