18 Ocak 2017 Çarşamba

HZ YUSUF

Yakub (a,s.)'un kıssası şöyle başlar: Yakub (a.s.), bekârlığında dayısının yanında kalır. Dayısının, büyüğü Lebâdi, küçüğü Râhil adında iki kızı vardır. Bunlardan birisi ile evlenmek ister ve konuyu dayısına açar.
Dayısı da teklifi kabul eder ve Yakub (a.s.)’dan mehir bedelini ister. Yakub (a.s,) mehir verecek hiçbir şeyi olmadığını, fakat mehir karşılığı herhangi bir işte çalışabileceğini bildirir. Bunun üzerine dayısı yedi sene hizmetinde bulunmasını ve koyunlarını otlatmasını söyler, Yakup (a.s.) da dayısının küçük kızı Rahil'i almak şartıyla bu teklifi kabul eder. Yedi yıl dayısına çobanlık yapar, hizmetinde bulunur. Süre bittikten sonra dayısı büyük kızı Lebâdî'yi Yakub (a.s.)'a nikâhlar. Yakub Ca.s.), dayısına küçük kızı Râhil'i almak için anlaştıklarını söyler. Dayısı büyük kız dururken küçüğünü evlendiremeyeceğini söyler ve «Yedi yıl daha hizmetimde bulunur, çobanlık yaparsan küçük kızım Râhil'i de sana veririm» der.
Yakub (a.s.) yedi yıl daha dayısının hizmetinde bulunur ve yedi yıl sonra küçük kızı Râhil’i de alır. O zamanlar iki kız kardeşi bir anda nikahlamak caizdi. Bu hüküm Tevrat'ın gelmesiyle yasaklanmıştır. Yani Hz. Mûsâ zamanına kadar iki kız kardeşle evlenmek caizdi. Kızlarının hizmetinde bulunmak için dayısı, Yakub’a iki de cariye vermişti. Yakub (a.s.)'un, dördü birinci hanımından, Yûsuf ile Bünyamin ikinci hanımı Râhil'den, diğer altısı da cariyelerinden olmak üzere on iki çocuğu olmuştur.
Nüzulü hakkında birkaç rivayet vardır. Söyle ki: Yahudi bilginleri müşriklerin ileri gelenlerine şöyle demişlerdi: «Muhammed'e sorun. Yakub'un aile efradı Şam'dan Mısır'a niçin gitti ve Yûsuf un kıssası nedir?» Bunun üzerine Allahü Teâlâ bu sûreyi inzal buyurmuş ve Peygamberine Yûsuf (a.s.) hakkında en mükemmel bilgiyi vermiştir. Bu sûrenin nüzulüne kadar müşrikler Yûsuf (a.s.) hakkında böyle bir ma'lûmata sahip değillerdi.
Hz. Yusuf aleyhisselam, Mısır hâlkına gönderîlmiş bir peygamberdîr ve Yakub a.s. oğludur. Annesinin adı Rahil’dir. İsrailoğullarından Yakub aleyhisselamın neslinden gönderilen ilk peygamberdîr. Henüz küçük yaşta (Bünyamin'i do­ğururken) annesi vefât etmiştîr Hz.Yusuf aleyhîsselam ve küçük kardeşi Bünyâmin’i babaları olan Yakub âleyhisselam şefkâtle bakıp büyütüyordu ve Yakub (a.s.) diğer hanımlarından olan Râbil, Şem’un, Lavi, Yehûda, İsahar, Zablun, Dân, Neftali, Cad ve Âşir adlı oğulları Yusuf ve kardeşi Bünyamin’i babalarının daha çok sevmesini kıskanıyor bu yüzden çekemîyorlardı.
Yusuf (a.s.) 7 ya da 12 yaşlarındayken bir gece rüyasında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyasını babâsına anlatır ve oğlu Yusuf aleyhîsselam anlattıklarını dinleyen Yakub aleyhisselam on bir yıldızın diğer oğulları güneşin kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tâbir etti. İleride Hz. Yusuf (a.s) büyük nîmetlere mazhar olacağını ve ona Peygamberlîk verileceğîni anladı ve bu rüyâyı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini daha çok kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesesiyle ona bir kötülük yapabileceklerini düşünerek, rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını Hz. Yusuf’a söyledi. Yusuf'un büyük kârdeşleri, Hz. Yusuf aleyhisselam'ı kıskandılar ve hile ile onu kıra götürüp bir kuyuya attılar ve babalarına ise "Onu bir kurt yedi" dedîler
Hz. Yusuf kuyuya atıldıktan sonra kuyunun suyu tatlılaşmıştı. Hem yemek hem de su yerine kullanılıyordu. Cebrail kuyuya Hz. Yusuf'un yanına ge­lerek ona yoldaş olur. Cebrail akşama doğru kalkınca Hz. Yusuf ona, «Sen çıkıp gidersen ben burada korkar yalnızlığa düşerim» der. Cebrail de ona «Bir şeyden korktuğunda; «Ey dua edenlere cevap veren! Ey yardım isteyenin yardımına koşan! Ey üzüntü duyanların üzüntüsünü gideren! Benim yerimi görüyor, halimi bi­liyorsun. Sana durumumdan hiç bir şey gizli değildir» diye dua edersen, korkun (sıkıntın) kalmaz» der.
Kuyunun yanından geçmekten olan bir kafile Yusuf”u buldu ve köle olarak satmak üzere alıp, Mısır"a götürdüler. Orada az bir fiyatla onu Azîz (maliye bakanı)"e sattılar.
Aziz, Hz. Yusuf’u satın aldığında o, 17 ya­şındaydı. Aziz'in evinde 13 yıl kalmıştı. Reyyan onu vezir yaptı­ğında 30 yaşına gelmiş bulunuyordu. Allah O'na 33 yaşında iken ilim ve hikmet verdi; yani peygamber kıldı.  Kardeşleriyle karşılaştığında ise, 40 yaşına merdiven dayamıştı. 120 yaşındayken vefat etti
Hazreti Yusuf'un eşi emsali olmayan güzelliği, Aziz'in karısı Zelîha'yı (Zelîha veya Züleyha'dır. Yahudiler ona Raîl derler ) adeta büyüledi ve Zeliha'nın tekliflerini reddetti ve yine bir gün Zeliha onun odâsına gîrdi ve Hâzreti Yusuf ondan kaçarken gömleği yırtıldı. Hazreti Yusuf dışarı çıkınca Azizi kâpı önünde buldu ve Zelîha ise Yusuf'un kendisine saldırdığını söyleyerek onu zindana attırdı.
Hz. Yusuf ile birlikte zindana giren iki genç Mısır'ın en bü­yük krallarından Reyyan b. Velid'in hizmetkârlarındandı. Biri aş­çısı, diğeri ise sakisiydi. Kral onlara öfkelenmişti ve bunun nede­ni şuydu: Mısır eşrafından bir grup krala suikast teşebbüsünde bulunmuşlardı. Aşçı ile saki'ye onun yemek ve içkilerine zehir koymaları şartıyla büyük bir servet va'dinde bulunmuşlar ve on­lar da bu işi kabul etmişlerdi. Ancak daha sonra saki bu işten vaz­geçmiş ve fakat aşçı işe devam ederek rüşvetini almış ve yemeğe zehir koymuştu. Sonra kralın huzuruna geldiğinde sâkî krala, «Ey kralım! Yeme! Çünkü yemek zehirlidir!» der. Aşçı da, «Ey kralım! içme! Çünkü içki zehirlidir!» diye mukabelede bulunur. Bunun üzerine kral, sakiye «Getirdiğin şarabı iç» der ve saki içer. Şarap zehirli olmadığından da kendisine bir zarar vermez. Aşçıya da ge­tirdiği yemeği yemesini söyler ama aşçı yemez. Bunun üzerine kral da o yemeğin bir hayvana yedirilmesini söyler ve yemeği yiyen hayvan ölür. Kral her ikisinin de hapsedilmesini söyler. Onlar da tesadüfen Hz. Yusuf ile birlikte hapse girerler.
Hz. Yûsuf asçısı ve saki ile tanıştı. Onların gördükleri dünyaların yorumunu yaptı. Birisinin, kurtulup efendisinin hizmetine devam edeceğini, diğerinin ise öldürüleceğini söyledi. Sonunda dediği çıktı. Hz. Yûsuf, kurtulana, kendisini efendisinin yanında anmasını istedi.
Hükümdar (Bu kralın, Sina yarımadası yoluyla gelip Mısır'ı istilâ ettikten sonra ülke­de milâttan önce 1700'den 1580'e kadar hüküm süren altı Hiksos kralından biri ol­duğu bildirilmektedir) bir gece rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak gördü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak istedi. Hz. Yusuf”un rüya yorumu yaptığını öğrendi ve onu hapisten çıkarıp rüyasını anlattı. Hz. Yûsuf, yedi sene bolluk olacağını, peşinden gelen yedi senenin ise kıtlıkla geçeceğini söyledi.
Yusuf yeniden yargılanmak ve aklanmak istediğini söyleyince hükümdar, Zeliha’yı ve diğer kadınları çağırıp ona olayı anlatmasını söyledi. Zeliha da tüm suçun kendisine ait olduğunu Yusuf’un suçsuz olduğunu söyledi. Bunun üzerine hükümdar, Hz. Yusuf”u maliye bakanlığına getirdi.
Hz. Yusuf’un zindanda kaldığı süre hakkında beş, yedi, on iki veya on dört yıl şeklinde farklı rivayetler varsa da on iki yıl ihtimali daha isabetli görülmekte­dir.
İbn Cerir, İbn İshak'tan şöyle nakletmektedir: Tarihçilere gö­re, Hz. Yusuf'un hapishaneden çıktığı günlerde Aziz (Kıtfir) öl­müştü. Kral onun karısını, (Zeliha'yı veya Raıle'yi) Hz. Yusuf'la evlendirdi. Çünkü o dönemde iddet beklemek yoktu. Hz. Yusuf, Aziz'in hanımıyla gerdeğe girdiğinde ona; «İşte bu daha önce iste­diğinden daha hayırlı değil mi?» diye sordu. O da: «Ey doğru söy­leyen! Sakın beni kınama. Gördüğün gibi ben güzel bir kadınım, dünyam ve mülküm vardı. Kocam iktidarsızdı. Sen de Allah'ın sana verdiği tüm güzelliklerle bana görününce, nefsim beni gördüğüme zorladı» dedi. Bazı müfessirlerin iddiasına göre, Hz. Yusuf onu bakire bulmuş, onunla zifafa girmiş ve ondan Efraim ile Mişa adlı iki oğlu olmuştur. Efrâim'in de Nûn isminde bir oğlu vardı. Nûn'un da Yûşâ isminde bir oğlu vardı.
Yûsuf (a.s) bolluk yıllarında bütün ambarları zahire ile doldurttu; kıtlık yılları gelince bu zahireyi halka dağıtmaya başladı. Aynı kıtlık, Hz. Yûsuf un babasının memleketi olan Ken"an diyarında da yaşandı.
Bu kıtlık senelerinde Yusuf'un kardeşleri de Kenan ilinden kalkıp zahire almak için Mısır'a gelirler ve Hazreti Yusuf bir oyunla, öteki kardeşleri Bünyamîn'i de zahire almak için getirmelerini sağladı ve hükümdarın tasını onun yüküne saklayarak hırsızlık suçuyla onu alıkoydu.
Yakub'un şeriatına göre hırsız yakalandığında, çaldığı malın karşı­lığı olarak mal sahibine bir yıl köle olarak hizmet ettirilirdi. Mı­sır'da yürürlükte olan kanunlara göreyse, hırsıza sopa cezası ve­rilir ve çaldığı malın iki misli kendisinden tazminat olarak alı­nırdı. Onlara babalarının şeriatına göre ceza vermek istediğinden dolayı onlara bu sözü söylemiştir.
Hz. Yusuf'un başına gelen ilk belâ şöyledir; Halası onu bü­yütüyordu. Halası Hz. İshak'ın en büyük çocuğuydu. Hz. İshak'ın kemeri de onun yanındaydı. Hz. İshak'ın çocukları kemeri sırasıy­la miras olarak devralırlardı. Kemer en yaşlı olanın yanında duru­yordu. Halası Hz. Yusuf'u çok severdi. Hz. Yusuf büyümüştü ar­tık. Oğlunun sevgisi kalbine düşmüş olan Hz. Yakup, ablasına gi­dip, Hz. Yusuf'u kendisine vermesini; zira onsuz yapamadığını söyleyince ablası; «Onu sana teslim etmem. Onu birkaç gün daha yanımda bırak da, ona bakayım. Umulur ki böylece kalbim te­selli bulur» dedi. Hz. Yakup ayrıldıktan sonra, ablası Hz. İshak'ın kemerini getirerek, Hz. Yusuf'un elbiselerinin altında beline bağ­ladı. Sonra da orada bulunanlara, «Ben kemeri kaybettim. Bakın bakalım onu kim almış!» dedi. Kemer için gerekli aramalar ya­pıldı. Sonra Hz. Yusuf'un ev halkının da aranmasını söyledi. Ev halkı da aranınca kemerin Hz. Yusuf'ta olduğu görüldü. Halası; «Yemin ederim ki o bana teslim edilecektir. Onun hakkında artık dilediğimi yaparım» dedi. Hz. Yakup ablasının yanına geldiğinde, ablası kendisine bu haberi iletti. Hz. Yakup ablasına; «Eğer ger­çekten Yusuf bunu yapmışsa, işte o senin yanında, onu alıkoy» dedi. Böylece halası ölene kadar, Hz. Yusuf halasının yanında kal­dı. İşte Bünyamin'in kardeşinin, (yani Hz. Yusuf'un) hırsızlık yaptığını söylemekle diğer kardeşleri bu olaya işaret etmişler­dir.
Yusuf kayıp olalı yirmi bir yıl olmuştu. O vakitten beri ondan bir haber alınmadığı için kardeşleri onun sağlığından ümitlerini kesmişlerdi. Yakub (aleyhisselam) ise Yusufun küçüklükte görüp de kendisine söylemiş olduğu rüyaya nazaran onun, huzurunda kardeşleri secdeye varmadan vefat etmeyeceğini biliyor; dönüşünü büyük bir sabırla bekliyordu. Buna binaen oğullarını, Yusuf ve Bünyamin'i arayıp bulmaları için Mısır'a gönderdi. Kıssanın bundan sonrası; Yusuf un kardeşlerine kendisini tanıtması, babasına onlar vasıtasıyla gönderdiği gömleği gözlerine sürmesiyle gözlerinin açılması ve bütün aile efradını yanına alarak Mısır'da yerleşmeleriyle sona erer. Bu arada Yusuf da Zeliha'ya acımış ve onu nikah ile almıştır. Allah, Zeliha'ya eski güzelliğini vermiş ve Yusuf'tan Efrayim ve Mişa adında iki oğlu ile Rahme adında bir kızı olmuştur.
Bu şekilde israiloğulları, (Hz. Yakub'un aile efradı 70-72 kişi) Filistin”den Mısır"a gelip yerleşmış oldu. Rivayet edildiğine göre Ya'kûb (a.s), Hz. Yusuf ile birlikte yirmi dört sene kaldı. Vefatı yaklaşınca ona, kendisini Şam'a, babası İshak'ın yanına defnetmesini vasiyet etti. Hz. Yusuf (a.s) bizzat kendisi babasının (cenazesini) götürdü ve (oraya) defnetti. Sonra Mısır'a döndü. Babasının ölümünden sonra yirmi üç sene daha yaşadı.
Hz Yusuf ve Hz Yakup 11 kardeşin affı için 20 sene ettikleri duadan bir sonuç alamadılar. 21. seneye girdiklerinde Cebrail gelerek Hz. Yakub'a, «Allah sana müjde vermem için beni gönderdi. Senin oğullarınla ilgili dualarını kabul, onların günahlarım da affetti.
Hz. Yûsuf ile Hz. Musa arasında ise dört yüz yıllık bir süre vardır.
Rivayet olunduğuna göre Yûsuf (a.s.) Hz. Cebrail'e "Ya'kûb hakkında bir bilgin var mı?" diye sorduğunda, Cebrail "Evet" deyince de: "Onun hüznü ve kederi ne noktadadır?" der. Cebrail "Onun kederi yetmiş tane "seklâ"nın kederi gibidir" der. Seklâ tek bir çocuğu olup, sonra da o çocuğu ölen kadına denilir. Bunun üzerine Hz. Yûsuf: "Onun için bu hususta bir mükâfat var mıdır?" deyince de, Cebrail (a.s).: "Evet, yüz şehit mükâfatı vardır" der.
Hz. Yusuf'un ve­fat ettiği zaman 107 yaşında olduğu söylenilmiştir. Aziz'in hanımından, Efraim ve Mişa adlı iki oğlu ve Rahmet isimli bir kızı olmuştur. Efraim, Hz. Yuşa’nın dedesidir Rahmet adlı kızı ise Hz. Eyyub'un hanımıdır. Mısır Hz. Yusuf'un vefatından sonra Amalikalıların elinden çıkarak Firavunların hâkimiyetine geçmiştir. İsrailoğulları Hz. Musa dönemine kadar atalarının dini üzerinde kal­dılar ve firavunların zulmü altında da ezildiler.


Konuyla ilgili ayetler
Enam 84
84. Biz ona İshak ve Yakub’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik. Biz, iyi davranan­ları böyle mükâfatlandırırız.



Yusuf 4-101
4. Bir zamanlar Yûsuf, babasına demişti ki: "Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm."
5. Babası, "Yavrucuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tu­zak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır" dedi.
6. İşte böy­lece rabbin seni seçecek, sana rüyada görülenlerin yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Kuşkusuz rabbin çok iyi bilen­dir, hikmet sahibidir.
7. Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ibretler Yardır.
8. Hani kardeşleri demişlerdi ki: "Yûsufla kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki bizim sayımız daha çok. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanılgı içindedir.
9. Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki ba­banızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) sâlih kim­seler olursunuz!"
10. Onlardan biri, "Yûsuf’u öldürmeyiniz, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın" dedi.
11. Dediler ki: "Ey Babamız! Niçin Yûsuf hakkında bize güvenmiyor­sun? Oysa biz ona iyilik isteyen kimseleriz.
12. Yarın onu bizimle beraber (kı­ra) gönder de bol bol yesin, içsin, oynasın. Biz onu mutlaka koruruz."
13. Ba­baları, "Onu götürmeniz beni mutlaka üzer, siz farkında olmadan onu bir kurdun yemesinden korkarım" dedi.
14. Dediler ki: "Hakikaten biz böyle ka­labalık olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse o zaman bize gerçekten yazık­lar olsun!"
15. Onu götürüp kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri za­man biz Yûsuf’a, "Kardeşlerinin yaptıklarını bir gün onlara kendileri farkı­na varmadan mutlaka haber vereceksin!" diye vahyettik.
16. Akşam ağlaya­rak babalarına geldiler,
17. "Ey Babamız! Biz yarışma yaparak uzaklaştık, Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık; onu kurt yemiş! Ama biz doğru söyleyen kimseler olsak da sen bize inanmazsın" dediler.
18. Gömleğinin üs­tünde sahte, kanlı bir gömlekle geldiler. Yakub, "Bilakis nefsiniz sizi kötü bir iş yapmaya sürüklemiş; artık (bana düşen) güzelce sabretmektir. Anlattığınız karşısında, yardım edecek olan ancak Allah'tır" dedi.
19. Bir kervan geldi, sucularını suya gönderdiler; sucu kovasını kuyuya saldı; "Müjde! işte bir oğ­lan çocuğu!" dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yap­tıklarını çok iyi bilir.
20. (Mısır'da) onu düşük bir bedelle, birkaç dirheme sat­tılar. Ona zaten değer vermemişlerdi.
21. Onu satın alan Mısırlı adanı karısına, "Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur veya onu evlat ediniriz" dedi. İşte böylece Yusuf’u orada yaşasın ve rüyada görülen olayların yorumunu öğretelim diye onu o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insan­ların çoğu bunu bilmezler.
22. Yûsuf erginlik çağına erişince, ona hüküm ye­teneği ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız
23. Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi. Kapı­ları iyice kapattı ve "haydi gel!" dedi. O da "Hâşâ, Allah'a sığınırım! Zira o benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu ki zalimler iflah ol­maz!" dedi.
24. Cidden kadın ona meyletti; eğer rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.
25. İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Ka­pının yanında kocası ile karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük et­mek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden baş­ka ne olabilir?"
26. Yûsuf, "Asıl kendisi benim nefsimden murat almak iste­di" dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir; bu ise yalancılardandır.
27. Eğer gömle­ği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir; bu doğru söyleyenlerdendir."
28. Aziz, Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce dedi ki: "Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Sizin tuzağınız gerçekten yaman­dır.
29. Yûsuf! Sen bundan (olanları söylemekten) vazgeç! Hanım! Sen de günahının affını dile! Çünkü sen günahkârlardan oldun!"
30. Şehirdeki bazı kadınlar, "Aziz'in karısı hizmetindeki gencin nefsin­den murat almak istiyormuş; (Yusuf’un) sevdası kalbine işlemiş! Biz onu ger­çekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.
31. Aziz'in karısı, kadın­ların dedikodularını duyunca onlara davetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı ve onlardan her birine bir bıçak verdi. (Kadınlar meyvelerini soyarken Yusuf’a), "karşılarına çık!" dedi. Kadınlar onu görünce güzelli­ği karşısında şaşırıp kaldılar. Bu yüzden ellerini kestiler ve "Hâşâ Rabbiniz! Bu bir beşer değil, bu ancak değerli bir melektir!" dediler.
32. Kadın dedi ki: "İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden murat al­mak istedim. Fakat o, iffetini korudu, Andolsun, eğer kendisine emredeceği­mi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve elbette sürünenlerden olacaktır!"
33. Yûsuf, "Rabbim! Zindan bana bunların benden istediklerinden daha iyi­dir. Eğer onların bana kurduktan tuzağı boşa çıkarmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum!" dedi.
34. Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzağına düşürmedi. Şüphesiz O, çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
35- Sonunda (yetkililer) -kesin delilleri görmelerine rağmen- onu bir zamana kadar mutla­ka zindana atmayı uygun gördüler.
36. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri, "Ben rüyada şarap yaptığımı gördüm" dedi. Diğeri de "Ben de başımın üstünde bir ekmek taşıdığımı gördüm. Kuşlar ondan yiyordu, Bunun yorumunu bize bil­dir. Kuşkusuz biz seni iyi insanlardan biri olarak görüyoruz" dedi.
37. Yûsuf şöyle cevap verdi: "Size yedirilecek yemek gelmeden önce, onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüp­hesiz ben, Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahreti inkâr edenlerin kendileridir.
38. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dini­ne uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Al­lah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmez­ler.
39. Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?
40. Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a ait­tir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğ­ru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
41. Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz (önceden olduğu gibi) efendisine şarap sunacak; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecek. Yorumunu sorduğunuz rüya (bu şekilde) kesinleşmiştir."
42. Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye ''Efendinin yanın­da beni an" dedi. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıy­la Yûsuf birkaç sene daha zindanda kaldı
43. Kral dedi ki: ''Rüyamda yedi arık ineğin yedi semiz ineği yediğini gördüm. Ayrıca yedi yeşil ye o kadar da kuru başak gördüm. Ey İleri Gelen­ler! Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.
44. Yorumcular, "Bunlar karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz" dediler.
45. O iki kişiden, kurtulmuş olanı, uzun bir za­man sonra hatırlayarak, "Ben size onun yorumunu haber veririm, beni he­men gönderin" dedi.
46. (Zindana gelerek) "Yûsuf! Ey doğru sözlü kişi! (Rü­yada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve di­ğerleri de kuru olan başaklar hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, in­sanlara dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler" dedi.
47. Yusuf şöyle dedi: "Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın (ve stok edin).
48. Sonra bu­nun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir,
49. Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda sıkarak (ürünlerden meyve suyu ve yağ) çıkaracaklardır."
50. Kral "Onu bana getirin!" dedi. Elçi Yusuf’a geldiğinde Yûsuf, "Efen­dine dön de ona, ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz rabbim onların hilesini çok iyi bilir" dedi.
51. Kral (kadınlara) "Yûsuf un nef­sinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi?" diye sordu. Ka­dınlar, "Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik" dediler. Aziz'in karısı da "Şimdi gerçek ortaya çıktı, ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir" dedi.
52. Yûsuf dedi ki: "Bu, Aziz'in, yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın, hainlerin hile­sini başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindir.
53. Ben nefsimi temize çıkar­mıyorum. Çünkü nefis rabbimin acıyıp koruması dışında daima kötülüğü emreder; şüphesiz rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir."
54, Kral dedi ki: "Onu bana getiriniz, onu kendime özel danışman edineyim." Onunla ko­nuşunca, "Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin" dedi.
55. Yûsuf da "Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben çok iyi ko­rurum ve bu işi bilirim, dedi.
56. Böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
57. İman edip de sa­kınanlar için ahret mükâfatı daha hayırlıdır.
58. Yûsuf'un kardeşleri gelip huzuruna girdiler, Yûsuf onları tanıdı, on­lar onu tanımıyorlardı.
59. Yûsuf onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Si­zin baba-bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir edenlerin en iyisiyim.
60. Eğer onu bana getir­mezseniz artık benim yanımda size verilecek bir tek ölçek dahi yoktur; bana hiç yaklaşmayınız!"
61, Kardeşleri, "Onu babasından istemeye çalışacağız; kuşkusuz bunu yapacağız" dediler.
62. Yûsuf, emrindeki gençlere dedi ki: "Sermayelerini yüklerinin içine koyunuz. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki yine gelirler."
63. Babalarına döndüklerinde, "Ey Babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimizi bizimle beraber gönder de erzak alalım. Biz onu mutlaka koru­yacağız" dediler.
64. Yakub dedi ki: "Daha önce kardeşi Yûsuf hakkında si­ze ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! En iyi koruyucu Allah'tır. O, acıyanların en merhametlisidir."
65. Eşyalarım açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: "Ey Babamız! Daha ne istiyoruz? İşte sermayemiz de bize geri verilmiş; yine ailemize yiyecek getiririz; kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alı­rız. Çünkü bu (getirdiğimiz) az bir miktardır."
66. Yakub şöyle cevap verdi: "Kuşatılmanız hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair, Allah adına ye­minle kesin söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem!" Ona hepsi de kesin söz verince, "Söylediklerimize Allah şahittir" dedi.
67. Sonra şunu söyledi: "Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyiniz, ayrı ayrı kapılardan giriniz. Ama Allah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hü­küm Allah'tan başkasının değildir. Ben yalnız O'na güvenip dayandım. Gü­venecek olanlar yalnız ona güvenip dayansınlar.
68. Babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiklerinde (emrine uymuş oldular. Fakat bu), Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Yakub’un içindeki bir dileği ye­rine getirmiş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fa­kat insanların çoğu bilmezler
69. Yûsuf'un huzuruna girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı: "Ben, gerçekten senin kardeşinim; onların yaptıklarına üzülme" dedi.
70. Yûsuf, onlar için yüklerini hazırlattığı zaman su kabını kardeşinin yükü içine koy­du! Sonra bir tellâl, "Ey Kafile! Siz mutlaka hırsızsınız!" diye seslendi.
71. Kardeşleri onlara dönerek, "Ne arıyorsunuz?" dediler.
72. "Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var" diye cevap verdiler. (İçle­rinden biri) "Ben buna kefilim" dedi.
73. Onlar, "Allah'a andolsun ki bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz, biz hırsız da değiliz" dediler.
74. (Görevliler), "Peki, siz yalancıysanız bunun cezası ne­dir?" diye sordular.
75. "Onun cezası, kayıp eşya kimin yükünde bulunursa onun buna karşılık alıkonulmasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dedi­ler.
76. Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra da onu kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yusuf’a böyle bir tedbiri öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini alıkoyamaz­dı, ancak Allah'ın dilemesi başka; biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
77. Dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun kardeşi de hırsızlık etmişti." Yûsuf bunu içinde sakla­dı, onlara bunu açmadı. (İçinden) dedi ki: "Sizin durumunuz daha kötüdür! Allah, sizin suçladığınız hususu çok iyi bilir."
78. Dediler ki: "Ey Aziz! Ger­çekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoyun. Şüphesiz biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.
79. Yûsuf, "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!" dedi.
80. Ondan ümitlerini kesince görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Bü­yükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yû­suf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verince­ye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en iyisidir.
81. Babanıza dönünüz ve deyiniz ki: "Ey Baba­mız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etme­dik. Biz gaybı bilmeyiz.
82. İstersen içinde bulunduğumuz şehir halkına ve ara­larında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz."
83. Baba­ları şöyle dedi: "Hayır nefisleriniz sizi böyle bir işe sürükledi. Bana düşen ar­tık güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Şüphesiz O, çok iyi bilendir, hikmet sahibidir,"
84. Onlardan yüz çevirdi, "Ah Yûsuf'um ah!" diye sızlandı; üzüntüden gözlerine boz geldi. Artık kederini içine gömü­yordu.
85. Oğulları, "Allah'a andolsun ki, sen Yûsuf’u ana ana sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helak olacaksın!" dediler.
86. Yakub da şöyle dedi: "Ben gam ve kederimi ancak Allah'a arz ediyorum. Ve ben, sizin bileme­yeceğiniz şeyleri Allah tarafından vahiyle biliyorum.
87, Ey Oğullarım! Gidin de Yûsuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Çünkü inkâr edenlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez!"
88. Yusuf un huzuruna girdiklerinde dediler ki; "Ey Aziz! Bizi ve aile­mizi kıtlık bastı ve biz, değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı tam ölçe­rek ver. Ayrıca bize bağışta da bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâ­fatlandırır."
89. Yûsuf, "Siz, cahilliğiniz yüzünden Yûsuf ve kardeşine yaptık­larınızı biliyor musunuz? dedi.
90. "Yoksa sen, gerçekten sen Yûsuf musun?" diye sordular. O da "(Evet), ben Yûsuf'um, bu da kardeşim. Allah bize lütfet­ti. Kim Allah'tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez."
91. Dediler ki: "Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz."
92, Yûsuf şöyle de­di: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.
93. Şu benim gömleğimi götürünüz de onu babamın yüzüne koyunuz, gözleri görecek duruma gelir ve bütün ailenizi bana getiriniz."
94, Kafile Mısır'dan ayrılınca babaları, "Eğer bana bunamış demezse­niz, inanın ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum!" dedi.
95. Onlar da "Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığındasın" dediler.
96. Müjdeci gelince, gömleği yüzüne koyar koymaz Yakub tekrar görür hale geldi. Dedi ki: "Ben size, 'Allah ta­rafından (vahiyle) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim' demedim mi?"
97. "Ey Babamız! Bizim günahlarımızın affını dik! Çünkü biz gerçekten hataya düştük" dediler.
98. Yakub, "Sizin için rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O çok bağışlayan, pek esirgeyendir" dedi
99. Yûsuf'un yanına girdiklerinde ana babasını bağrına bastı ve "Al­lah'ın izniyle Mısır'a güven içinde giriniz!" dedi.
100. Ana babasını tahtına oturttu, hepsi onun huzurunda yere kapandılar; Yûsuf dedi ki: "Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın ortaya çıkışıdır; Rabbim onu gerçek­leştirdi. Doğrusu rabbim bana lütuflarda bulundu: Beni hapishaneden çı­kardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozmuş iken daha sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz rabbim dilediğine çok lütufkârdır. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."
            101. "Ey Rabbim! Bana servet ve iktidar ver­din ve bana olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahrette de beni himaye eden sensin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!"





Mümin 34-35
34. Daha önce Yûsuf da size açık kanıtlar getirmişti; ama siz onun getirdikleri hakkında da hep kuşku içinde oldunuz. Nihayet o vefat edince 'Artık Allah ondan sonra kesinlikle hiçbir elçi göndermeyecek' dediniz. Aşırılığa sapmış, kuşkulara boğulmuş kişiyi Allah işte böyle şaşırtır.

35. Onlar, kendilerine ulaşmış kesin bir kanıt olmadan Allah'ın ayetleri hakkında tartışmaya girişirler. Bu tutum, gerek Allah yanında gerekse inananlar yanında büyük bir nefrete sebep olur. Allah, kendini beğenmiş her zorbanın kalbini işte böyle mühürler."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder