18 Ocak 2017 Çarşamba

HZ ŞUAYB

Hz. Şuayb da Araplara gelen peygamberlerdendir Şuayb (a.s.), Hz. İbrahim’in torunlarından Mikâil’in oğludur. Şuayb (a.s.), soyu anne tarafından Lût’un (a.s.) kızına ulaştığı ve Eyyûb’la (a.s.) teyze oğulları oldukları rivâyet edilmiştir. Mûsâ’nın (a.s.) kayınpederidir.
Kavmine güzel söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine Hatîb-ul-Enbiyâ (peygamberlerin hatibi) denilir. İnsanlara İbrâhim’e (a.s.) bildirilen dinin emir ve yasaklarını tebliğ etti.
Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz’la Filistin arasında Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe körfezinden Humus vâdisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb (a.s.), o kavmin asil bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen (Hz İbrahim’in oğlu olduğu söylenir) adlı bir şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı arasında geçen Şuayb (a.s.), azgın ve sapık kavminin kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur ve namaz kılardı. Medyenliler atalarının doğru yolundan ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı. Allah Teâlâ’ya iman ve ibâdet etmeyi bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere tapıyorlardı.
Medyen ve Eyke, dağlık ve ormanlık olan iki ülke idi. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar üzerinde (Afrika’yı Asya’ya bağlayan uluslararası ticaret yolları) çok önemli bir ticaret ülkesinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte hep hile yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp stok yapıyorlar, pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların mallarına zorla el koyuyorlardı. Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve gariplerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden alıyorlardı. Ayrıca sahip oldukları pek çok nimetin şükrünü yapmayıp nankörlük ediyorlardı.
Allah Teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için Şuayb’ı (a.s.) peygamber olarak gönderdi. Şuayb (a.s.) onlara nasihatlerde bulunup Allah Teâlâ’ya şirk koşmamalarını ve yalnızca O’na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda haksızlık ve hile yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk etmemelerini söyledi. Kötülüklere devam ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını, vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını anlattı. Fakat azgın Medyen kavmi, Şuayb’ın (a.s.) sözlerini dinlemeyip ona karşı çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler. Şuayb (a.s.), bütün sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete devâm etti. İbret olarak isyanları sebebiyle helâk edilen Nûh kavminin, Hûd ve Lût kavminin başına gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip imân etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi halde kendilerinin de isyan edip helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk olacaklarını açık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam’a kadar duyulmuştu. Pek çok kimse gelerek Şuayb (a.s.)’a iman etmekle şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup Şuayb (a.s.)’a gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb (a.s.)’ı ve ona iman edenleri kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından çıkaracaklarını söyleyip tehdit ettiler.
Azgınlıklarına ve mü’minlere karşı düşmanlıklarına devam eden Medyen halkı üzerine, Allah Teâlâ azap gönderdi. Bir sayha (çığlık) ve bir zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o beldede yaşamamışlardı.

Şuayb (a.s.) ve ona inananlar kurtulup Medyen’e yakın bir yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke’ye giderek oradaki insanlara doğru yolu göstermekle vazifelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tane ile verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı taraftakine muhakkak zarar verirler ve onu aldatırlardı. Alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara taparlardı. Şuayb (a.s.)’a inanmak için gelenleri vazgeçirmek için çalışıyorlar, Şuayb (a.s.)’a yalancı diyorlardı. İstekleri olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ediyorlardı. Şuayb (a.s.) Eyke halkını Allah Teâlâ’ya iman ve ibâdet etmeye dâvet etti. Şuayb (a.s.) son defâ ikaz edip puta tapmaktan vazgeçmelerini, Allah’a iman etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden vazgeçip kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay ettiler, onun yalancı, sihirbaz biri olduğunu ileri sürdüler. İman etmeyeceklerini açıkça söyleyip; ‘‘Eğer sen doğru sözlüysen, bize gökten azap indir.’’ dediler.

Şuayb (a.s.) bu azgın kavmi Allah Teâlâ’ya havâle etti. Allah Teâla onlara isyanları sebebiyle şiddetli bir azap göndererek hepsini helâk etti. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. Sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu. Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan bir tarafa koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup gittiler.

Şuayb (a.s.), Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra, inananlarla birlikte Medyen’e gidip yerleşti. İnananlardan birinin kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı. Allah korkusundan çok göz yaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu kuvvetten düştü.

Bu sırada Mısır’dan çıkıp Medyen’e gelen Mûsâ (a.s.), kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb (a.s.)’ın kızlarına yardım ederek koyunlarını suladı. Şuayb (a.s.) ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin/güvenilir bir kimse olarak görüp koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı. Mûsâ (a.s.) orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır’a göç etti. Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb (a.s.), her sene Medyen’den Mısır’a giderek kızı ve damâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra (rivâyete göre orada) vefât etti.
Medyen halkı Şuayb aleyhisselâm döneminde Mısır krallarına bağlıydı. Medyenliler ile Eykeliler'e aynı peygamberlerin gönderilmiş olmasının nedeni, her iki kabilenin de aynı soydan gelmiş olmaları, aynı dili konuşmaları ve yan yana komşu bölgelerde yerleşmiş bulunmaları olsa gerektir. Aynı yörelerde yan yana yaşamış ve birbirleriyle evlilik gibi sosyal ilişkiler içinde bulunmuş olmaları da mümkündür. Sonra, bu iki akraba kabilenin ikisi de, meslekten ticaret adamlarıydılar ve aynı kötü hayat ve sosyal ve ahlâkî düşüklük içinde idiler.


Konuyla ilgili ayetler
Araf 85-93
85. Medyen'e kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim! Al­lah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değe­rini düşürmeyin, düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır."
86. "Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve onu eğip bükmek maksadıyla her yolun başında oturmayın. Düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra O sizi ço­ğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün!"
87. "Eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık Al­lah aranızda hükmünü verinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en iyisidir."
88. Kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden kesinlikle çıkara­cağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" Şuayb dedi ki: "İstemesek de mi?"
89. "Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedik­çe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey rabbimiz! Kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın."
90. Kavminin inkarcı ileri gelenleri, “Eğer Şuayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka hüsrana uğrarsınız!" dediler.
91. Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serildiler.
92. Şuayb'ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. Böylece asıl hüsrana uğrayanlar, Şu­ayb'ı yalanlayanlar oldu.
93. Şuayb onlardan ayrıldı ve (bu arada) “Ey kav­mim!" dedi, "Ben size rabbimizin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!"




Tevbe 70
70. Onlara kendilerinden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd top­lumlarının, İbrahim'in kavminin, Medyen halkının ve yıkılıp giden beldeler ahalisinin haberleri gelmemiş miydi? Onlara peygamberleri apaçık delillerle geldiler. Demek ki Allah onlara zulmetmiş değildi, asıl onlar kendilerine zul­metmişlerdi.




Hud 84-95
84. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Onlara şöyle dedi: "Ey Kavmim! Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka tanrınız yoktur. Ölçüyü, tar­tıyı eksik tutmayınız. Ben sizi maddî bakımdan iyi bir durumda görüyorum; ama doğrusu hakkınızda kuşatıcı bir azap gününden de korkuyorum.
85. Ey Kavmim! Ölçüyü, tartıyı adaletle tam yapın; insanların mallarının değerini düşürmeyin, yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
86. Eğer müminseniz Allah'ın kalıcı nimeti sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi de­ğilim."
87. Kavmi ise "Ey Şuayb! Atalarımızın taptığı putlardan yahut mal­larımız hususunda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana ibadetin mi emrediyor? Oysa sen akıllı ve mantıklı birisin!" dediler.
88. Şuayb de şöyle dedi: "Ey Kavmim! Bir de şöyle düşününüz: Ya benim, rabbimden açık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bîr nasip vermişse! Size yasakladı­ğımı kendim yaparak çelişkiye düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam Allah'ın yardımına bağlıdır. Yalnız O'na dayanıyor ve O'na yöneliyorum.
89. Ey Kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız sizi, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günaha sizi sürüklemesin! Lût kavmi zaten sizden uzak değildir.
90. Rabbinizden bağışlanmayı dileyiniz, sonra O'na tövbe ediniz. Muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur" dedi.
91. Medyenliler, "Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda senin zayıf olduğunu görüyoruz! Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. Bi­zim katımızda senin bir değerin yok" dediler.
92. Şuayb da "Ey Kavmim! Size göre benim kabilem Allah'tan daha mı güçlü ki onu arkanıza atıp unut­tunuz. Şüphesiz ki rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır.
93. Ey Kavmim! Eliniz­den geleni yapınız! Ben de yapacağım! Kimin başına bir azap gelip de yalan­cının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! Bekleyiniz! Ben de sizinle bera­ber beklemekteyim" dedi.
94. Emrimiz gelince, Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri de korkunç bir gürültü yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.
95. Sanki orada hiç oturmamışlardı. İşte böyle, Semûd'un yıkıldığı gibi Medyen de yıkılıp gitsin!



Hicr 78-79
78. Eyke halkı da gerçekten bir zalimler topluluğu idi.
79. Biz onların da cezasını verdik. Bu iki şehir açıkça bilinen bir yol üzerindedir




Hac 43-44
42-44. Şayet seni yalancılıkla itham ediyorlarsa bilesin ki senden önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri, İbrahim'in kavmi, Lût'un kavmi ve Medyen halkı da (peygamberlerinin bildirdiklerini) yalan saymışlardı. Aynı şekilde Mûsâ da yalancılıkla itham edilmişti. Ben ise o inkarcılara biraz süre tanıdım ve sonra onları kıskıvrak yakaladım. Hadlerini bildirişim nasıldı bir bilsen!
Şuara 176-190
176. Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
177. Şuayb onlara şöyle demişti; "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
178. Bakınız ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
179. Artık Allah'a karşı gelmekten sakınınız ve bana itaat ediniz.
180. Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir,
181. Ölçüyü tam tutunuz, eksik verenlerden olmayınız.
182. Doğru terazi ile tartınız.
183. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayınız, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayınız.
184. Sizi ve önceki nesilleri yaratana saygılı olunuz."
185. Şöyle cevap verdiler: "Sen, gerçekten büyü yapılmış birisin!
186. Sen de sadece bizim gibi bir beşersin. Biz senin kuşkusuz yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz.
187. Eğer doğru sözlü isen, haydi üstümüze gökten azap yağdır."
188. Şuayb, "Yaptıklarıma en iyi bilen rabbimdir" dedi.
189. Onu yalancılıkla suçladılar, derken gölge gününün azabı üzerlerine çöküverdi. O gerçekten büyük bir günün azabıydı!
190. Doğrusu almak isteyenler için bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.




Kassas 25-28
25. Bu esnada kızlardan biri utangaç bir eda ile yürüyerek yanına geldi; "Bizim için yaptığın sulamanın karşılığını ödemek üzere babam seni çağırıyor" dedi. Mûsâ, yanına gelip de ona başından geçenleri anlatınca, "Korkma, zalimler topluluğundan kurtuldun" dedi.
26. O iki kızdan biri, "Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olanıdır" dedi.
27. Babaları Musa'ya şöyle dedi: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan o senin bir iyliğin olur; yoksa seni zorlamak istemem. İnşallah benim iyi kimselerden olduğumu göreceksin."
28. "Bu seninle benim aramızda bir sözleşmedir; bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, aleyhimde bir talep ve dava olmayacak! Söylediklerimize Allah şahittir" diye cevap verdi.



Ankebut 36-37
36. Medyenliler'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. "Ey kavmim" dedi, "Allah'a kul olun, âhiret gününü ümitle bekleyin; yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın!"
37. Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine kendilerini o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler!




Sad 12-14
12-13. Bunlardan önce Nûh kavmi, Ad kavmi, güç ve itibar sahibi Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da gerçeği yalanlamışlardı. Onlar, (İnkârda) birleşmiş topluluklardı.
14. Hepsi de elçileri yalancılıkla suçladılar, bu yüzden de kendilerini cezalandırmam hak oldu




Kaf 12-14
12. Bunlardan önce Nuh kavmi, Ress ve Semûd halkı,
13. Âd, Firavun ve Lût'un kardeşleri,

14. Eykeliler ve Tübba' kavmi de yalanlamış­lar, hepsi peygamberleri yalancılıkla suçlamıştı; sonunda onları uyardığım şey başlarına geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder